Din adamları öyle bir algı oluşturmaktadırlar
ki, kendilerini Allah ve elçisi Resul’ünün yerine koyarak İslam dışı düşünceler
lehine manipülasyon yapmaktadırlar.
Nasıl
ki, doğrudan yapılan bir inkâr, benlik ve gururdan meydana gelen bir günah ise,
inkâr edilmeksizin yapılan ihlaller, uyulmayan ibadet ve bilumum hükümlere
itaatsizlikte bir günahtır. Dolayısıyla günah, Allah nezdinde bir suçtur; ister
inkârcı ister inanmış olunsun!
Esas
olan, Allah’ın hükmettiği şeye riayet edilip edilmemesidir. Diğer bir ifadeyle, Allah’ın hükmettiği bir
işe inanmış bir müminin kendi yahut başkalarının isteklerine ya da hoşgörü adına
seçme hakkı bulunmamasıdır.
Affedilmesi
mümkün olmayan Allah’a ortak koşmak olduğuna göre; şirksiz bir günah mümkün
değildir. Çünkü nefse uyma, zaten şirkin ta kendisidir!
İnkâr
eden ile etmediği halde Allah ve Resulüne tevafuk etmeyenler arasındaki fark,
kâfir ile münafık aralığı kadardır. Sonuçta her iki düşüncede nefis öne
çıktığından günahın aleni ya da gizlilik içermesi veya doğrudan yahut dolaylı
olması şirki ne ortadan kaldırır ne masumlaştırır ne de birbirinden farklı kılar.
Tövbe
hem inkârcıyı hem de inananı kapsayarak günah boyutundaki tasarruf Allah’ın
iradesindedir. Dolayısıyla din adamlarının ayırımcı ve ayet dışı yorumsu yargıları
tamamen bir şirktir. Bu sebeple hoş görünebilmek maksadıyla yapılan kayırmalar küfürsü
bir yetkisizliktir.
Dille
ikrarın yeterli olmadığı imanda zaruri olanın amel, fiiliyat yani davranıştır.
Çünkü kalpte saklananları açığa çıkaran fiziki özeliktir. Ancak örf, adet,
gelenek ve çıkar doğrultusunda meydana gelen fiziki özellikler her ne kadar
İslami bir algı doğurmuş olsa da, riyakârlığı ve hainliği yok sayabilmek de mümkün
değildir.
İslam
adına ahkâm kesen din adamlarının inkâr ile inandığı halde günah işleyeni farklı
mütalaa etmeleri Allah ile öyle bir alaydır ki, vahiy ve sünnet yerine hüküm
koymaktır. Çünkü Kur’an’da inkâr edenle,
inanan bir günahkârı ayrı tutan hiçbir ayet bulunmamakta; inanana hükümlere
uymama gibi bir salahiyet tanınmamakta; günah her ikisi için suç sayılmaktadır.
Şöyle
ki, yanınızda çalışan bir işçiyi, direktifiniz altında görev yapan bir memuru
yahut emrinize bağlı bir askeri düşünün. Her biri patronuz, amiriniz veya komutanınız
olduğuna inanarak saygıda kusur yapmamaktadırlar. Ancak kendilerine tevdi
ettiğiniz görevleri yerine getirmemektedirler. Haydi, o günü geçiştirerek
kendilerini affediyorsunuz. Lakin ertesi gün ve daha sonrada aynı tavrı
sergilediklerinde, “ulan benimle dalgamı geçiyorsunuz” diyerek kovup müeyyide uygularsınız.
Ya da baştan sizi inkâr ederek tanımamaları durumunda yine kovulma süreci
yaşanıyor ise, aralarındaki fark nedir?
Hümanist, seküler-laik ve demokrasi bakışıyla
İslam üzerine getirilen yorumlar sapıklığı ne hafifletir ne yok sayar ne de küfürle
yaftalamaktan uzaklaştırır.
Kur’an
hakikati odur ki, Allah ve vahye muvafık Resulünün hükmettiği kuralların aynen
tebliğ edilmesi; hiçbir şart ve koşulda eğilip bükülmemesi, ateizm ve deizm
misali inkâr ve inanç konusunda buyruk dışı bir ayırıma gidilmemesi ve amelsiz
bir inancı masumlaştırırcasına teşvik edici bir meşruiyette bulunulmamasıdır.
İnkârcının
lanetlenip, amel etmeyen inanç sahibini iman ehli görmek öyle bir fitnedir ki,
adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Gerek temize çıkmak gerek affetmek
gerekse tövbeleri kabul etmek ALLAH’ın inisiyatifinde ise, ruhbanlıkta olduğu
gibi günah çıkartırcasına inkâr eden ile inandığı halde yüz çeviren ayrı tutulamaz.
Hidayete ulaştırmak, doğru yola eriştirmek,
sapıklıktan uzaklaştırmak, inkârdan vazgeçirmek, imana kavuşturmak, amelle
şereflendirmek yalnızca ALLAH’a mahsus ise, sen kimsin ki, hoşgörü edebiyatıyla
ilminle ahkâm kesebiliyorsun?
“(Bazı insanlar:) «Allah'a ve Peygamber'e inandık ve itaat
ettik» diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.” Nur 47
“Allah ve Resûlü bir işe hüküm
verdiği zaman, inanmış bir erkek
ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve
Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36
“Ey İnsanlar! Rabbinize karşı
gelmekten sakının. Ne babanın evladı, ne evladın babası namına bir şey
ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın
dünya hayatı sizi aldatmazsın ve şeytan,
Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.“ Lokman
33
“İman edip sonra inkâr edenleri,
sonra yine iman edip tekrar inkâr
edenleri, sonra da inkârlarını arttıranları Allah ne bağışlayacak, ne de onları
doğru yola iletecektir.” Nisa 137
“Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip «Bir kısmına
iman ederiz ama bir kısmına inanmayız»
diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında
bir yol tutmak isteyenler yok mu; İşte gerçekten kâfirler
bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” Nisa 150-151
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder