CHP Genel Başkanı
Kılıçdaroğlu başkanlık sistemi ile ilgili; "Böyle
bir başkanlık sistemini kan dökmeden gerçekleştiremezsiniz" demiş.
Peki, hani demokrasi; hani
cumhuriyet; hani sosyal halkçı düzen; hani düşünce ve ifade özgürlüğü; hani egemenlik kayıtsız-şartsız milletindi…
Ancak egemen olan düzen ve
düşüncede mevzubahis olan kavramlar, rejim tehlikeye girdiğinde sis gibi yok
sayılırlar.
Evet; Kılıçdaoğlu’nun
sözleri son derece isabetli olup, bugüne kadar savunduğum tartışılmaz ve
kaçınılmaz ilkedir. Ki, Atatürk dahi devrimlerini kanla gerçekleştirirken; “Kanla yapılan devrimler daha muhkem olur” sözleriyle kansız
bir devrimin demirsiz bir yapı olacağı düşüncesiyle meşrulaştırmıştır.
Her düşünce kendine rakip gördüğü diğer
düşünceyi kötü addettiğinden yok etmekle yükümlüdür; aksi takdirde ayakta
kalabilmesi için başka bir çaresi yoktur. Her safın kendini melek karşısındakini
şeytan gördüğü âlemde “melek yahut şeytan” kimdir sorusu her ne kadar aşikâr
ise de nefis, o soruyu öyle bilinmez bir karanlıkla zorlaştırmaktadır ki, kötü
safta olan kimse görünmemektedir. Öyleyse herkes iyi ise, kötü olan kimdir;
batıl olan kimdir; sapan kimdir?
Yaratıcı, koyduğu hükümlerde batılla
işbirliği yapılmamasını, hakkın üstün gelebilmesi için sürekli mücadele yapılmasını,
var oluş amacının Allah’a kulluk olduğunu, dünya için değil ahiret için savaşılmasını,
şehadete koşulmasını ve şartlar ne olursa olsun şeytan ve dostlarıyla asla
işbirliğine ve ittifaka gidilmemesini emretmiştir. Tağut safındaki batıl
düşüncelerde aynı istikamette olup kendilerine belirledikleri “kırmızıçizgi”’nin dışına çıkıldığında
savaşın en vahşini işlemeyi hak görürler. Sonuçta egemenlik için savaş insani bir
fıtrattır; dışlanabilmesi ya da yok sayılabilmesi mümkün değildir.
Dünyanın birçok yerinde zalimlerin hüküm
sürmesi; batıllığın rağbet görmesi; haksızlık ve adaletsizlik karşısında
susulması zorbaların güçlerinden değil, kendilerini zayıf sanan sefillerin
tepkisizliklerindedir.
Nice olayda olduğu gibi Bangladeş Cemaat-i İslami partisi lideri ve İslam âlimi
olan bir zat idam ediliyor; sanki etrafında hiçbir Müslüman yokmuşçasına
şehadete koşarcasına kimse direnişte bulunmuyor. Laik devlet görevini yaparken;
Müslümanlar ne yapıyorlar ki, suçlu ve zalim sözde Müslümanlar değil de devlet
olmuş oluyor!
Dinli ve dinsiz sözde Müslümanların hüküm sürdüğü
dünyada hedef, her daim devlette ve sokakta Müslüman olanlardır. Zaten İslam’a
karşı çıkanların ekseriyetinin Müslüman oluşları, Müslümanların
dirençsizliklerine kanıttır. Böylece gerek İslam gerek Kur’an gerekse ayetler
boyunduruk altına alınmış ve dinle ilgili hüküm koyucu seküler-laik güçler
olmuştur.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘biz bu rejimi kanla getirdik, sizde dilediğiniz rejimi
kanla getirmekle zorundasınız’ sözleri hiçte İslam maskeli çevrelerin tepki
duyacakları gibi anormal olmayıp gerçeğin ta kendisidir.
Ya öleceksin; ya da
dirileceksin!
Her ne kadar Kılıçdaroğlu’nun cesaret ve
kararlılığını Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti gösteremeyecek olsa da, Allah’ın yazdığı o gün gelince mutlaka
kıyasıya bir iç savaş olacak; kimin kâfir, kimin münafık yahut Müslüman olduğu
ortaya çıkacaktır.
Tarih, dayatmayla hiçbir devlet ve milletin ayakta durmasına
mecal vermemiştir.
“(Resulüm!) Onlar senden azabın çabuk gelmesini
istiyorlar. Allah vadinden asla dönmez. Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün
sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.” Hac 47
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder