Lakin kendini kul değil dilediğini
yapabilecek bilgi ve iradede gören insan, her fırsatta benliğini öne çıkararak “ben” haykırışını sürdürebilmektedir.
Oysa bir tohumken ağaç olabilmesi, ağaçken
yaprak açması, yaprağın meyveye dönüşmesi yahut çeşitli istifadelere yol açması
akabinde ömrü dolanın çerçöp olması misali kulluğa mahkûm insan, tartışılmaz ve
kaçınılmaz gerçeğinin aksi düşünce ve heves içine girerek yaratıcının
meziyetlerini sahiplenebilmektedir.
Ağacın; sağlam gövdesi, uzun ömrü, eşsiz çiçekleri,
kokusu, ürünleri, fayda yahut zararları nasıl kendi bilgi ve iradesinden değil
ise, insanınki nasıl kendinden olabilir?
Dolayısıyla insan, diğer her canlı-cansız
varlık misali hiçtir. Onu koruyup gözeten, sıhhat veya hastalık veren, var edip
yok eden, rızıklandırıp yokluğa düşüren, iş ya da makamlarını paylaştıran, güç veya
acizlik veren, yetenek yahut becerisizlik kazandıran yaratıcısı Allah olduğuna
göre itibarı veya liyakati, üstünlüğü ya da alçaklığı iradesinden değildir.
İnsan, her an yaratıcısı Allah’a muhtaçtır;
Allah’tan başka hiçbir varlığa yahut beşere düşkün değildir. Sahip olduğu
kuvvet ve kıymetlerin hepsi Allah’ın bir emaneti, lütfü ve ihsanıdır. Bu
sebeple insanın tüm dileği ve dualarını sadece Allah karşılılar, peygamberler
dahi hiçbir konuda inisiyatif sahibi olmadıkları gibi Allah rıza etmeksizin en
yakınlarına bile şefaat edemezler.
Öyleyse Kral kimdir; Cumhurbaşkanı kimdir;
Başbakan kimdir; Bakan kimdir; Patronun kimdir; Şeyh kimdir; Âlim kimdir; Hoca
kimdir? Hepsi birer hiçtirler!
Arı’yı bilir misiniz? O küçücük böceği bilmiyorsanız
kısa da olsa bir araştırın ki, nefesleriniz kesilircesine hatta uğruna
canlarınızı verircesine bağlı olduğunu dini ve siyasi liderlerinizin bir arı
kadar bile yapmadığına şahit olun!
Hilkatteki eşlerinden medet umarak yardım
dilenenler bilmelidirler ki, konu her ne olursa olsun yaratıcısı Allah’a karşı
bağışlanamaz ortaklık içindedirler.
Haddini bil ve saygı göster ama asla eğilme,
aşırı ilgi gösterme ve kucaklama! Çünkü ateş çeliği saflaştırdığından Allah yerine
beşer konumlandırılmakta; böylece gökyüzünde Allah, yeryüzünde insan
tanrılaştırılmaktadır.
Bağımsız hiçbir gücün, bilginin ve
yeteneğin olmadığı aşikâr ama insan kabullenmeye yanaşmamakta; dolayısıyla
emanetsi güç ve bilgisine göre etkileşim alanları oluşturarak yığınları
güdebilmektedir. Şüphesiz Allah dilemese onu da gerçekleştiremezler!
Küçükten büyüğe dünyada meydana gelen her
şey birer mazerettir. Esasın yani özün tüketilip mazeretin yerini almasıyla
yorumlar, tartışmalar yahut izahatların sonu gelmemekte, hakikatten büsbütün soyutlanmış insan mazeret
batağında çırpınmaktadır. Unutulmamalıdır ki mazeret, esası boğar!
Asıl olan Allah’tır gerisi mazerettir; güç
Allah’tadır kalanı emanetçidir; ilim Allah’ındır diğeri paylaşılandır; irade
Allah’tır küsuratı kuldur!
“Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası
bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile
düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne
varsa hepsi apaçık bir kitaptadır. “ En’am
59
“De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilâhınızın bir tek İlâh olduğu vahy olunuyor. Artık
O'na yönelin, O'ndan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline!” Fussilet 6
“De ki: Doğrusu ben size ne zarar verme ne de fayda sağlama
gücüne sahibim.” Cin 21
“(Resûlüm!) Sen sevdiğini hidayete
erdiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek
olanları en iyi O bilir.“ Kasas 56
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder