Devletin
tanıdığı düşünce ve ifade özgürlüğü hainleri öyle cesaretlendirmiş ki, silahlı
eylemcilerden çok daha etkin bir düşmanlıkla meydan okuyan fikri teröristler, uğruna
binlerce şehit verilip ardına dul ve yetimlerin bırakıldığı mücadeleyi katliamlıkla
suçlayabilmekte; öldürülen bebek-kadın-hasta-yaşlı halkı ve yıkılan kentleri de
güvenlik güçlerine fatura edebilmektedirler.
Aslında terörle değil eline silah alanlarla
yapılan mücadele, terörün neden bitirilemeyip daha da körükleştiğine apaçık bir
kanıttır. Oysa fikri teröristin silahlı teröristten daha tehditkâr, tehlikeli ve
azmettirici bir vahamette olduğu aşikâr ise de, fikir hürriyeti denen fitnesel
zehir, yüzlerce atom bombasının vereceği yıkımdan farksız ruhi bir tahribat
yapmaktadır.
Bu sebeple bir ülkeyi mahvedebilmek için nükleer
silahlar değil, düşünce ve ifade özgürlüğü verilmiş hainler yeterlidir.
Tarihinde en azılı ve güçlü düşmanlarına
kök söktürerek savaş meydanlarında galebe çalmış Müslüman Türk Milleti, hainlerin
kalleşliklerinden öyle hasar almıştır ki, elindeki vatan topraklarını
yitirmekle kalmamış, gücü kırılmasından ötürü manda altında yaşamaya mahkûm
olmuş ve hala bağımsızlığına kavuşamaması için uğraşılmaktadır.
Haçlı Batı’ya hükmeden Müslüman Türk
Milletinin haçlı batıca hükmedilen duruma düşmesi, işte günümüzdeki yazar-çizer
hainlerine gösterilen müsamahalardan dolayıdır.
Dünyada Türkiye gibi hain çıkaran başka bir
ülkeye rastlayabilmek mümkün değildir. Üstelik hainlerin sokaktan değil de
siyasetten, üniversiteden, medyadan, sanat âleminden çıkabilmesi kaderin
lanetinden başka bir şey değildir.
Siyasetçi ülkesine düşman olabilir mi;
akademisyeni ülkesine hainlik yapabilir mi; gazetecisi ülkesinin kuyusunu
kazabilmek için provokasyona kalkışabilir mi; sanatçısı ülkesinin düşmanına
kendisini satabilir mi? Ülke Türkiye ise mümkündür! Çünkü Türkiye, hainlere
karşı caydırıcı bir yaptırım uygulamamasından sürekli hain üretmektedir. Düşünce ve ifade özgürlüğünde eleştiri
meşrudur ancak ihanet asla!
Heva ve heveslerini tanrı edinmiş gerek
politikacı gerek akademisyen gerek gazeteci gerekse sanatçı yığınları öyle
bozulmuş insanlardır ki, bozulan insandan daha korkunç yaratıklar olmadığını
düşünce, ifade ve davranışlarıyla ortaya koymaktadırlar. Bilgi ve unvanlarıyla
doğruyu, iyiyi, sadakati bilmeleri ve halka örnek olmaları gerekirken, kötülükte
ve ihanette sınır tanımayarak yaşadıkları ülkeye düşman kesilebilmeleri akıl
kurallarını bertaraf etmektedir.
Yıllardır ülkede yapmadıkları terör
bırakmayan PKK/HDP gibi iblis güruhunu masum sayıp da devleti “katliam” yapmakla suçlayabilecek kadar
haddi aşmış insan görünümündeki konuşan hayvanlar, birde gerekçe olarak barışı
kullanabilmeleri, barışın insanlar arası bir uzlaşma değil hayvanlar arası bir
talep olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Anlaşılan eğitimli hayvanlar, söz konusu
akademisyenler, politikacılar, gazeteciler ve sanatçılar olsa gerek!
Hâlbuki milletin ve vatanın korunabilmesi
için azgın hayvanlar ya uyutularak ya da demir kafeslere konularak zapt
edilebilmelidir. Ancak devlet o kadar hoşgörülü ki, hayvanların insan görünümünde
olmalarından serbestçe ulumalarına fırsat tanımakta, dolayısıyla millet, terör
tehdidi ve tehlikesiyle birlikte yaşamaktadır.
Cumhurbaşkanı
Erdoğan; "Terör
örgütü adına elinize silah alıp kurşun sıkmanızla onun propagandasını yapmanız
arasında hiçbir fark yoktur. Bunun düşünce ve ifade özgürlüğüyle bir ilgisi
kesinlikle bulunmuyor" açıklaması
her ne kadar tartışmasız doğru bir tespit ise de uluyanlara sessiz kalınabilmesi
otorite acziyetidir. Sokaktaki insana gösterilmeyen tolerans; neden politikacı,
akademisyen, gazeteci ve sanatçıya duyulabiliyor? Sesi zararsız deyip geçen bilmelidir ki, tüm felaketlerin
gelişi sesle başlar; silah dahi hedefine ulaşmadan ses çıkartarak varış
yerine erişir.
Ya hain akademisyenlerden cesaret
alan sinemacılara ne demeli? “İnadına
hendek, inadına terör” bildirisi yayınlayan 400 sinemacı hain de Türkiye
düşmanlığından geri kalırlar mı? Halkın % 25 oyuna almış anamuhalefet CHP bile meslek
edindiği hainliği sürdürerek devleti katliamla suçlayan ihanet belgesine sahip
çıkabilmektedir. Zaten hainler ya HDP ya da CHP’nin saflarından çıkmaktadır. En
ağır müeyyideye çarptırılması mutlak olan hainlere karşı sürdürülen anlayış,
terörün basıncını arttırmakta ve lavlar misali geniş alanlara yaydırmaktadır.
Düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırsız
kullanıldığı tek ülke Türkiye olsa gerek ki, ne kadar hain var ise
beslendikleri, korundukları, imkân ve tabiiyet kazandıkları ülkeleri aleyhine
fütursuzca propaganda yapabilecek cesareti kazanabilmektedirler. Politikacının,
akademisyenin, gazetecinin ve sanatçının terörist sayılmayıp eline silah alanın
terörist benimsenmesi öylesine yaman bir çelişkidir ki, sözün silahtan daha beter olduğu idraki taşınamamasından
hem devlet hem de millet kendini imha etmektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sadece bu sözde akademisyenlerin değil kimi siyasetçilerin
de benzer tavırlar içinde olduklarını üzüntüyle görüyoruz. Terör örgütü
güdümündeki siyasetçiler benim gözümde artık siyasetçi değil, terör örgütün bir
maşasıdır” isabetli açıklamasına
karşılık sanki sokaktaki insan misali yetkisiz ve iktidarsızmışçasına haine hak
ettiği cezayı verecek bir devleti oluşturmaması, takdir edilir ki düşüncesiyle
fiiliyatındaki paradoksu ortaya koymaktadır. Ayrıca üzülmek, şeytanın telkinidir!
Onun için üzülme Sayın Erdoğan, layık olana hak ettiğini verecek bir devlet
inşa et.
“Gevşeklik
göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan
sizsiniz.“ Al- i İmran 139
Duruşuyla
safı belirli bir insan için “acaba” yoktur. İstiklal aleyhine gösterilen her
tolerans öyle bir hezimet doğurur ki, elinde ne güç ne vatan ne de düzen kalır.
Gözle
görülmeyen bir virüs, organizmada toksin saçarak bedeni nasıl zayıf bırakıp
çökertmesiyle ölümü gerçekleştirebiliyorsa, virüsten farksız hainlerde aynıdır.
Tıpkı bedeni saran virüsün operasyonla bedenden çıkartılıp sağlık kazandırılması
gibi ülkeyi saran hainlerde mutlaka virüs misali vatan topraklarından
çıkarılmalıdırlar.
Ya öldürülmeli ya da sürülmelidirler! Her ikisini de
yapmaya cesareti olmayan bir devlet, muhakkak yıkılacaktır. Dolayısıyla ceza
vermeye karşı hafif olanlar, bedelini ağır ödemeye mahkûmdurlar.
“Heva ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi
katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği,
gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka
kim doğru yola eriştirebilir? Hala ibret almayacak mısınız?” Casiye 23
Allah ve Resulüne karşı savaşanların ve
yeryüzünde düzeni bozmaya çalışanların cezası ancak ya (acımadan)
öldürülmeleri, ya asılmaları, yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi,
yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki
rüsvaylığıdır. Onlar için ahirette de büyük azap vardır.” Maide 33
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder