Mutlak İrade’ye kayıtsız bağlılığı ve Allah
için yaratılmış kulluğu manipüle ederek,
“insan sevgisi, barış ve kardeşlik" adı
altında insanı tanrılaştıran ve tek hizmet edilecek varlık haline getiren hümanizm;
sosyal ve siyasi kriterler ve düzenin Allah otoritesinde değil insanlarda
olduğunu okült (gizli bilim) kurallarına bağlamış dindışı bir düşünce
sistemidir. Bir başka deyişle insanı; Yaratıcıdan, peygamberlerden ve dinlerden
yüz çevirmeye, sadece kendi varlığı ve benliği ile ilgilenmeye çağırarak, insanı
yegâne amaç ve odak noktası haline getirmiştir. Hümanizmin İngilizcedeki sözlük
anlamı; en iyi değerler, karakterler ve davranışların doğaüstü bir otoritede değil
de insanlarda olduğudur. Dolayısıyla
hümanizmin bayraktarı ve nefsi hakların savunucusu şeytan olduğuna göre; hümanistler,
bilinçli ya da bilinçsiz satanisttirler.
Hümanizm,
tüm gerçekliğin bizzat doğanın ya da insanın kendisinden ibaret olduğuna inanır
ve evrenin temel özünün Allah değil madde-enerji olduğunu savunur. Ama enerjinin
ne olduğunu tarif edemez! Hümanizme göre; doğaüstü varlıklar yani Allah ya da
ruh gerçek değildir; yani insan düzeyinde, insanlar doğaüstü ve ölümsüz ruhlara
sahip değildirler ve tüm evren düzeyinde, evrenimizin doğaüstü ve sonsuz bir
Yaratıcısı yoktur. Dolayısıyla Yaratıcı’yı, Mutlak İrade'yi ve vahyi reddeden
hümanizm; doğrudan doğruya ateizme, sekülerizme, laisizme, bilvasıta satanizme dayanmaktadır.
Bu
gerçek, hümanistler tarafından da açıkça kabul edilir. Geçtiğimiz yüzyılda
hümanistler tarafından yayınlanan iki önemli "manifesto" vardır.
Birinci manifesto 1933 yılında yayınlanmış, dönemin bazı ünlü isimler tarafından
imzalanmıştır. 40 yıl sonra 1973'te yayınlanan II. Hümanist Manifesto ise, birincisini
teyit etmiş, ancak aradan geçen zamanın gelişmelerine göre bazı ilaveler içermiştir.
II. Hümanist Manifesto'yu binlerce düşünür, bilim adamı, yazar ve medya üyesi imzalamış
ve bu doküman, hala son derece aktif olan American Humanist Association
(Amerikan Hümanist Birliği) tarafından okült temelinde bir kıstas olarak savunulmaktadır.
Manifestoları
incelediğimizde; her ikisinde de en temel görüşün; evrenin ve insanın yaratılmadığı,
kendi başına varolduğu, insanın kendisinden başka hiçbir varlığa karşı sorumlu
olmadığı, Allah inancının insanları ve toplumları geri götürdüğü gibi bilinen ateist
dogma ve propagandalar olduğu görülür.
Örneğin I. Hümanist Manifesto'nun ilk altı
maddesi şu şekildedir:
1-
Dinsel hümanistler, yani satanistler evrenin kendi başına var olduğunu ve yaratılmadığını
kabul ederler.
2-
Hümanizm, insanın doğanın bir parçası olduğuna ve sürekli bir işlemin (sürecin)
sonucunda oluştuğuna inanır.
3-
Hayat hakkında organik görüşü kabul eden hümanistler, zihin ve beden arasındaki
geleneksel düalizmi reddederler.
4-
Hümanizm, insanın kültür ve medeniyetinin, antropoloji ve tarih tarafından açıkça
tanımlandığı gibi, insanın doğal ortamıyla ve sosyal birikimiyle olan ilişkisinden
kaynaklanan kademeli bir gelişimin ürünü olduğunu kabul eder. Belirli bir
kültür içinde doğan birey, büyük ölçüde o kültür tarafından şekillendirilir.
5-
Hümanizm ileri sürer ki, evrenin modern bilim tarafından tanımlanan doğası,
insan değerlerine ait herhangi bir doğaüstü ve kozmik garantiyi kabul edilemez
hale getirir...
6-
Bizim kanaatimiz gelmiştir ki; teizm, deizm, modernizm ve çeşitli "yeni düşünce"lerin
zamanı geçmiştir.
Yukarıdaki
maddeler; materyalizm, darvinizm, sosyalizm, kapitalizm, ateizm ve agnostisizm gibi
isimler altında ortaya çıkan şeytan egemenli ortak bir felsefenin doktrinleridir.
İlk maddede "evren sonsuzdan beri vardır" şeklindeki materyalist
dogma öne sürülmektedir. İkinci madde, insanın, evrim teorisinin öne sürdüğü
gibi, yani yaratılmadan varolduğu iddiasıdır. Üçüncü maddede, insan ruhunun
varlığı reddedilmekte, insanın maddeden ibaret olduğu iddia edilmektedir.
Dördüncü maddede "kültürel evrim" iddiası öne sürülmekte ve insanın "fıtratının"
(yaratılıştan gelen özelliklerinin) varlığı reddedilmektedir. Beşinci madde,
Allah'ın evren ve insan üzerindeki hâkimiyetini reddetmektedir. Altıncı madde
ise, "teizm", yani Allah ve peygamber inancının terk edilmesi gerektiğini,
bunun "zamanın gereği" olduğunu savunmaktadır.
Özgürlük
ve demokrasi adına küresel düzeninin teorisyeni masonlardır; kendi üyelerine
özgü yayınlarında; örgütün hümanist felsefesini ve bu felsefe içinde İlahi
dinlere karşı duyulan düşmanlığı detaylı ama bilimsel bir örtüyle tarif
ederler. Zaten tuzağa düşürmedeki en etkin yol, bilimsel teorileridir.
Masonlar,
fiziki şeytanlar olarak Allahsız ve dinsiz bir dünya var edebilmek adına insan
egemenli laik devrimleri körüklemişler ve amaçlarına ulaşabilmek için son
derece acımasız yöntemler kullanmışlardır. Örneğin ülkemizde meydana gelmiş CHP
devrimlerinin ilgasındaki şiddet içeren dönüşümler irdelendiğinde; İslam’ın
hümanistleştirilme süreci idrak edilebilecek, Allah’a olan iman ve inancın
değil aklın üstün sayıldığı anlayışın nasıl kökleştirilerek günümüzde de devam
ettiği kavranabilecektir. “Kanla yapılan devrimler daha muhkem
olur.” Atatürk
İslam,
her şeyin Allah için olma zaruriyetine vurgu yaparken; hümanist İslam, ancak
insana hizmetle Allah’a hizmet edileceği inanç ve fikri hâkim kılınmaya çalışılmıştır.
Dolayısıyla Allah için cihad yapmaya, öldürmeye, öldürülmeye, İslam’ın egemen
kılınmasına, başta idam olmak üzere Allah’ın koyduğu cezalara, Allah’tan
başkasına kulluk yapanlara karşı savaşa, şeriata, insan benliğini ve gururunu
aşağılayan hükümlere, batıla yani küfre karşı mücadeleye şiddetle muhalefet
edilebilinmektedir.
Allah
için öldürmeye karşı olan hümanizm, insan için öldürülmeyi meşru saymaktadır. Allah’ın
buyruklarını yeryüzünde egemen kılabilmek için düşmanların öldürülmelerini
emreden Allah’a itaat eden cihad ehlini öldürmek hümanizm gereği meşru; Allah’a
isyan edenlerin öldürülmesi ise gayrimeşrudur. Peki, Allah için mücadele
edenler insan değil mi? Hani, hümanizmin “insan sevgisi, barış ve kardeşlik" ilkesi?
Küfrün
alabildiğine dünyayı sardığı bir karışıklıkta, iman eden bir mümin, Allah’ın
hükümlerine sırt çevirerek cihad meydanına çıkmayı ziyan saymak suretiyle
geçici kalacağı dünyada oyun ve oyuncaklarla oyalanmayı tercih etmesi, onun vahyi
emirlere uymayan bir münafık olduğunu ortaya koymaktadır. Birde çıkmamakla
kalmayıp, Allah için mücadele veren cihad ehli aleyhine ileri geri konuşup
fütursuzca eleştirerek iftiralar yayması ise, fasıklığını ortaya koymaktadır.
Unutulmamalıdır
ki, Allah, yarattığı kuluna hümanist düşünceden daha yakın, daha şefkatli, daha
bağışlayıcı, daha koruyucu ve daha rahmet edicidir. Ancak Allah’ın bildiğini ve
kalplerde saklı olanı hiçbir beşerin bilebilmesi mümkün olmadığından,
insanlığın, iyiliğin, huzur ve güvenin, hak ve adaletin baki kalabilmesi için cihadı
ve sertliği mecbur kılmaktadır. Aksi takdirde şeytan egemen olur! Kimin dost, vicdanlı veya insan olduğunu Allah
bildiğinden, zatına asi olanların cezalandırılmalarına hükmetmiş ve iman eden
müminlerin de itaatlerini şart koşmuştur. Bu sebeple nefsi herhangi bir düşünce
veya yorum, inkâra ve başkaldırışa sebep olur ki, imandan sonra küfür, hem
dünya hem de ahiret için büyük bir felakettir.
Amaçları
yaratıcı Allah’ı kalplerden tamamen yok etmek olan hümanist düşünce, doğrudan
şeytanı hâkim kılmaktır ki, tarihleri incelendiğinde eşi görülmemiş vahşetleri
işleyenler oldukları anlaşılabilecektir. Tıpkı Drakula Vlad Tepeş misali öyle
vahşetlere imza atmışlar ve atmaya devam etmektedirler ki, insanların kulağından
başlayarak tüm boğazını saracak şekilde kesmişler, karınlarını yarmışlar, bağırsaklarını
çıkarmışlar, cinsel organlarını parçalamışlar, gözlerini oyarak burunlarını
koparmışlar, kollarını ve ayaklarını kesip çeşitli yerlere dağıtarak halka
korku ve panik vermişler, devrimleri ateşleyerek ihanetlere ve ayaklanmalara,
sayısız komplolar düzenleyerek yıkıcı skandallara neden olmuşlar, gerçekleştirdikleri
manipülasyonlarla insanları kıtlığa ve açlığa mahkûm etmişler, fitne çıkararak
yağma ve yıkımlarla anarşiyi yaygınlaştırmışlar, akla ve hayale gelmeyecek her
türlü kötülüğün merkezi olmuşlardır. Hümanistlerin siyasi faaliyetleri ve
tüyler ürpertici cinayetlere kadar varan suçlarının yanı sıra, örgütlenme yapısı
ve uyguladığı ayinler de oldukça dehşet vericidir. Hümanist
felsefe; sömürgecilik,
haksızlık, adaletsizlik, kan, şiddet ve ölümdür!
Öyleyse nasıl olur da Allah’ın
hükümleri ve yüce dini İslam hümanistleştirebilir ya da hümanizmden üstün
tutulabilir?
“Din konusunda onlara açık deliller verdik. Ama onlar
kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa
düştüler. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü
aralarında hüküm verecektir. Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy;
bilmeyenlerin isteklerine uyma. Çünkü onlar, Allah'a karşı sana hiçbir
fayda vermezler. Doğrusu zalimler birbirlerinin dostlarıdır; Allah da takva
sahiplerinin dostudur.” Casiye 17-18-19
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder