Biri
Yahudi diğeri Şia olmak üzere her ikisi de insaniyet, hak, adalet, vicdan ve İslam
düşmanıdırlar. Varlıklarından itibaren Müslümanlara zulmü şiar edinmiş ve
Müslümanlardan başka hiç kimseyle savaşmamışlardır.
Şia, her ne kadar İslam’ın bir mezhebi
olduğu iddia edilse de, 12 imamlarını tıpkı Hıristiyanların İsa’sı gibi
kalplerinde Allah’a veliahd kılmışlar ve kurtarıcı olarak sözde mağarada çocukken
kaybolup halen yaşadığına inandıkları Muhammed el-Mehdi adlı birinin ahir
zamanda yeryüzüne dönerek insanlığı kurtaracağına iman etmiş sapkın bir
yığındırlar. Tıpkı Budistlerin Buda’nın ölmeyip uyuduğuna ve uyanınca dünyayı
kurtaracağına inanmaları gibi!
Yaratıcı Allah’ın buyruklarına
kayıtsız-şartsız teslim anlamı taşıyan, nefsi hiçbir söz ve davranışa geçit
vermeyen ve zalimlere hiçbir gerekçeyle aman tanımayan İslam’la hiçbir
ilişikleri olmadığı; Esed adındaki şeytan tarafından yanı başında katledilen ve
açlığa mahkûm edilen Müslümanların öldürülmelerini, kıyılmaları için cehennem askerlerini
göndermeleri ve işkenceler altında inlemelerini sağlamaları ve acımasız şeytan
Esed’ı zulümlerinden dolayı desteklemeleri İran’ın İslam olmadığına yeterli
kanıttır.
Oysa Allah; zalimleri sevmediğini,
zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yapılmayacağını, zalimlerin dost
edinilmeyeceğini, yardım ve destekte bulunulmayacağını, hatta zalimlerle birlikte
aynı safta yer alınmayacağını emretmedi mi?
İran’ın bir taraftan İsrail’in yok
edilmesini savunarak diğer taraftan tek bir saldırıya cesaret edemeyip Müslüman
toplumları sindirme ve silme politikaları, İsrail’le aynı safta olduklarını
ortaya koymaktadır. İsrail’in Lübnan işgaline bilmukabele de bulunmayarak İsrail
topraklarına giremeyen hizbuşeytanlar, Suriye halkına acımasızca saldırarak
Müslüman halkı katletmede sınır tanımayabilmektedirler.
Zalimlerle birlik olmak, Allah’ın ayetlerini açıkça inkâr etmek
değil midir?
El Kaide birçok cephede ABD ve İsrail’e
karşı mücadele edip Müslümanların bağımsızlığı adına binlerce şehid verirken;
İran, bugüne kadar ne yapmış ve tarihlerinde küfre karşı bir savaşları mevcut
mudur? İran’ın İslam adına yaptığı ve Müslümanların safında olduğu tek bir mücadele
var mıdır? Her olayda ABD ve İsrail’e karşı düşman olduğunu haykırdığı halde
karşılarına çıkıp ulumadan öte ne yapmıştır? İsrail, Lübnan’a saldırarak taş
üstünde taş bırakmazken, neden kılını kıpırdatmamıştır? Haçlı emperyalist
güçler; Irak, Afganistan, Somali, Nijerya, Çeçenistan, Doğu Türkistan ve birçok
bölgede Müslümanları ortadan kaldırabilmek için zulmederlerken, İran sesini çıkarabilmiş
midir? Bırakın tepkisini, üstelik Müslüman direnişçileri tutuklayıp ABD ve İsrail’in
çıkarlarına hizmet etmemiş midir?
İran, İslam dışı Pers zihniyetinden derhal
vazgeçerek, Müslüman ise ya gereği gibi Allah’ın hükümlerine itaat etmeli ya da
içi boş şovsal tehditlerinden vazgeçerek, en azından Müslümanlara düşman
kesilmemelidir diyeceğim ama İran, İslam değil ki böylesi bir çağrıda
bulunabileyim!
Ayetler hakkında ileri geri yorumlar
yaparak mezhebine uydurma ve egemen olma çabaları, Allah yolunda cihad eden ve
bağımsızlık uğruna canlarını feda eden Müslümanları engelleme politikaları,
apaçık zalimler topluluğu olduğunu kanıtlamaktadır.
İran, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in
bedduasına uğramış bir millettir. Bu sebeple sözle kabul ettikleri Peygamberi,
kalben tasdik etmediklerinden kendilerine has bir din kılmış, halifelerden Hz.
Ömer başta olmak üzere Hz. Ebubekir ve Hz. Osman’ı düşman belleyerek, ehlibeyt
manipülasyonuyla gizliden Hz. Ali’yi tanrılaştırmışlardır. Tıpkı
Hıristiyanların Hz. İsa’yı tanrılaştırmaları gibi Hz. Ali ve imamiyetlerini de tanrılaştırmıştır.
İran’ın geçmişteki Kisra İmparatorluğunun
öcünü alırcasına Müslümanlara düşmanlığı, Peygamberimizin davet mektubunu
yırtıp parçalamalarıyla kanıtlıdır.
“Bismi’lillahi’r-rahmani’r-rahim.
Allah’ın Kulu ve Peygamberi Muhammed’den Fars’ın ulusu Kisra’ya. Hidayete
uyanlara, Allah ve Rasulü’ne iman edenlere, Allah’tan başka hiçbir ilah olmayıp
O’nun bir tek olduğuna, ortağı ve benzeri bulunmadığına, Muhammed’in O’nun kulu
ve Rasulü olduğuna şahadet edenlere selam olsun. Ey Kisra! Seni Allah’ın dinine
davet ediyorum. Çünkü ben, dirileri (Allah’ın azabıyla) uyarmak, kâfirler
üzerine o söz (azab) hak olmak için, bütün insanlara Peygamber
gönderildim. Ey Kisra! Müslüman ol ki
selamet bulasın. Eğer olmazsan, mecusilerin günahı boynuna olsun.”
Hz. Muhammed (s.a.v), mektubun Kisra’ya
verilmek üzere, Bahreyn emir’i Münzir’e teslimini emretmişti. Bahreyn, o zaman
İran’a bağlıydı. Münzir mektubu Kisra’ya götürdü. Kisra, mektubu okuyunca
yırtıp parçaladı. Hz. Muhammed (s.a.v) bundan haberdar olunca; “Parça parça
olsunlar” buyurdu.
Çok geçmeden Kisra Hüsrev Perviz, oğlu
Şirveyh tarafından karnı deşilerek öldürüldü. Hz. Ömer (r.a)’in halifeliği
sırasında da Kisra’nın İmparatorluğu parçalandı ve bütün İran toprakları
Müslümanların eline geçmişti. Onun için İran Halkının Müslümanları kardeş kabul
etmesi, vahye ve Resulünün hükümlerine boyun eğebilmesi mümkün değildir.
Bu sebeple Müslüman Halkını acımadan
katleden zalim Esad rejimine koşulsuz destek vererek akan Müslüman kanların
katil işbirlikçisi olan İran, kendi ırk ve mezhebinden olmayan Müslümanlara
beslediği kin ve nefretlerinin haçlılarınkinden daha hafif olmaması fevkalade
vahimdir.
ABD ve İsrail
dinlerinin egemenliği için Müslümanları katledip zulüm yaparlarken, İran’ın da
kendi inancı çerçevesinde Müslümanlara karşı mücadele etmesi; münafığın
kâfirden yetmiş kez daha tehlikeli olduğu hadisine göre, ABD ve İsrail’den daha
tehlikeli olduğunu ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla İran’ın bir İslam Cumhuriyeti
değil, putperestliğe dayanan bir Şia Cumhuriyeti olduğu aşikârdır. Onun için
İran, kendinden olmayan hiçbir Müslüman topluma yardım etmemekte, sinsice yok
etmeye çalışıp asla ulaşamayacağı egemenliği için bataklığa saplanmış bir
hayvan misali debelenip durmaktadır.
“İşte bunlar dünyada da ahirette de çabaları
boşa giden kimselerdir. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur.” Ali İmran 22
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder