Diyarbakır Emniyet Müdürünün, ”Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız
insan değilsiniz” düşüncesi;
Allah’a, insanlığa ve millete apaçık bir meydan okuma olup, topum vicdanı ve
adaletin bekası adına derdest edilmesi kaçınılmazdır.
Birkaç hafta önce Ak Parti Genel Başkan
Yardımcısı Hüseyin Çelik adlı zatta, bir televizyon programında halkı acımadan
tepelemek isteyen Balyoz Terör Örgütünün yargıca mahkûm edilmeleri akabinde
günah çıkarcasına adaletten memnun olanları sadistlikle suçlaması, gidişatın
fecaatini ortaya koymaktadır.
Bu anlayışa göre demek ki ben, hem insan değil hem de sadistim…
Bu söz bana, “laik olmayan insan, insan değildir, onların kanından şüphe ederim”
açıklamasıyla Yekta Güngör Özden’i hatırlatmış, sert tepkimden ötürü Anayasa
Başkanına hakaret ve tehditten dolayı 5 ay 16 gün hapis cezasına
çarptırılmıştım. Aynı şekilde bilmukabele de bulunarak; “Kötüye,
suçluya ve teröriste acıyan insan değildir, suçlunun cezalandırılmasına
sevinmeyen sadisttir, Allah’ın hükmü ve
insaniyet adına şeytan dostları oldukları tartışılmazdır.”
Söz konusu Diyarbakır Emniyet Müdürünün,
şeytanın sözcülüğünü yaptığı açıklamasında; "Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz. Ama eline
silah alıp çoluk çocuk demeden insan katleden canavarlaşmış bir teröristi de
enterne edemiyorsanız devlet değilsiniz. Ben bu iki cümle arasında gidip
geliyorum. Benim yitik evladım dağa çıkmış keşke ulaşabilseydim, keşke ona
normal bir hayat sunabilseydim" düşüncesi, paradoksal bir saçma olup, hem
ucube bir duygusallığı hem de hümanist bir mantığı harmanlayarak, ‘yitik evlat’
dramatiğiyle vicdanları affa zorluyor.
Milletin asayişiyle hükümlü bir emniyet
müdürünün klinik bir vaka edasıyla yaşadığı karmaşa, teröristten mi yoksa insandan
mı yana olduğu belirsizliğiyle “gidip geldiğini” itiraf etmesi, o emniyet
müdürünün derhal görevden alınıp akıl hastanesinde tedavisini mecbur
kılmaktadır. Adalete ve suçlunun mutlak cezasına hedeflenmemiş bir düşünce
şeytani değil de nedir?
Ağıt yaktığı teröristlerce katledilen binlerce
polisin şehit edilerek geriye binlerce dul ve yetim bırakmalarına; acaba o
emniyet müdürü ağlamış ve ilgili bir beyanatta bulunmuş mudur? Yoksa teröristleri,
şehit edilen polislerden daha mı acınmaya layık bulmaktadır?
Suçu ve suçluyu hümanistlik temelinde
aklamaya çalışan emniyet müdürü ve yandaşları, hayatta asla yeri olmayan ‘keşkelerle’
adaleti ve suçla mücadeleyi doğramakta, dolayısıyla insanlıktan çıkmış
azgınların affedilmesi gibi korkunç bir hoşgörüyle insanlığı ve düzeni
teröristleştirmektedirler.
Hastalıkları yaratan iradenin şifa veren
ilaçları da beraberinde yaratması misali sorunları da yarattığı gibi
çözümlerini de açıklamıştır. Dolayısıyla her sorunun mutlak bir çözümü vardır.
Yeter ki o sorunla ilgili Mutlak İrade’nin kurallarına riayet edilebilsin!
İyi ile kötünün yaradılış amacı, mücadele
zorunluluğunu, suç ve cezayı, hak ve adaleti dahi bilmeyen bir cahilin emniyet
müdürlüğüne getirilmesinden daha felaket ne olabilir? Böylesine sefil bir
emniyet müdürünün huzur ve güveni sağlayabilmesi mümkün müdür? “Cahil insan
kendinin bile düşmanı iken, başkasına dost olması nasıl beklenir.”
Sokrat
Nüfusunun zerresi kadar kesimin dağa çıkmasını
ya da suç işlemesini elem edinerek kendilerine ulaşamamanın hayıfını yaşayan
emniyet müdürü, onlara normal bir hayat sunamamanın kahrıyla sözde dizlerini
dövmektedir. Peki, dağa çıkmamış, teröre bulaşmamış ve suç işlememiş milyonlara
ifade ettiği ulaşmayı gerçekleştirmiş ve normal bir hayat mı sunmuş ki,
insanlık sürebilmektedir?
Yahut ırza geçen, adam öldüren, hırsızlık ve
gasp yapan, tecavüzde sınır tanımayan, kadına şiddet uygulayan, çocukları
kaçırıp tecavüzden sonra katleden gibi nice suç işleyen canavarların ardından da
ağlıyor mu? Acaba kötülüklerin temsilcisi şeytanı ortadan kaldırarak dualiteyi
sonlandıracak bir gücü mü var ki, adaletin gereğini yapmak yerine kötülüklerden
arınmış yeni bir hayatın elinde bulunabildiğini iddia ediyor?
Şeytan dostu emniyet müdürünün son
açıklaması, bilgisizliğinden özrünün kabahatinden daha büyük olduğunu
kanıtlamıştır. Ama ağır bir klinik vakanın insani muhakemesi imkânsızdır. İfadesinde;
''Şu çocukları bu kadar terörist haline getirenlerden nefret ediyoruz,
ağladığım konu da bu zaten. Yani bir çocuk öğretmenini nasıl yakmaya kalkar?
Yani bir çocuk okuluna gelir de öğretmenini nasıl yakar ya? Bu çocukları bu
hale nasıl getirirler? Şu çocukların hallerine baksınlar, ne diyeyim ben
bunlara, bunların insanlığa faydası olur mu?''
Yaratıcı ile yaratık arasındaki bağı, kaderi ve
ruhsal etkileşimi idrak edememiş o emniyet müdürü, Allah’ın bilinmeyen bir
bilgiye göre kötülüklerin temsilcisi olarak yarattığı şeytanın ardına takılarak,
‘şu çocukları terörist haline getirenlerden nefret ettiğini’ belirtmesi,
doğrudan Allah’ı işaret etmektedir. Bugüne kadar onbinlerce canavarlığa şahit olmuş
bir emniyet müdürünün bir çocuğun öğretmenini nasıl yakabildiğini çözememiş
olması, aslında teröristleri aklama amaçlı bir manipülasyondur.
Şeytan var olduğu müddetçe kötülük durmayacaktır.
Ancak kötülüğün etkisiz hale getirilebilmesi için kötüye acımak ve kötülere
ağlamak yerine adaletin emrettiği doğrultuda ceza vermek, yaşam gerçeğiyle
özdeşleşip iman etmiş her insanın vazgeçilemez bir görevdir. Teröristle
ağlayabilen bir mahlûk, ancak satanisttir.
O emniyet müdürü, millet için canlarını
veren polis teşkilatının kapkara bir yüz karası olup; vicdansız, insanlık ve
adalet düşmanıdır. Dolayısıyla klinik bir vaka olmasından ötürü üzerinde fazla
durmayı gerek görmüyor, şeytanın sözcülüğünü yapmasından sadece lanetliyorum.
Sözde hakkı ve adaleti temsil eden Ak
Partinin, İsrail’e teslim bayrağı çekmiş Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ça o
emniyet müdürünün desteklenmesi, Bülent Arınç’ın da insan olup olmadığı
kuşkusunu doğurmakta, kuvvetle muhtemel gizli bir satanist olabileceği akılları
kurcalamaktadır. Nasıl olurda iktidarın Başbakan Yardımcısı halkını çocuk-kadın
demeden katleden ve Allah tarafından lanetlenmiş teröristlere ağlanması
gerekliliğine destek verebilir?
Söz konusu o emniyet müdürünün ardında,
fikirlerinin örtüşmesinden dolayı Fetullah Gülen olduğunu düşünüyorum. Şayet
değil ise, o emniyet müdürünün görevden alınıp emniyetten ihracı ve teröristi
övme suçundan yargılanması kaçınılmaz olmalıdır. Bakalım, Başbakan Erdoğan, açıklamalarına
binaen o emniyet müdürünü yargıya havale edip cezalandırılma yoluna mı gidecek,
yoksa sözleriyle çelişecek korumayı mı tercih edecek?
Teröriste ve suçluya acımanın ve ağlamanın cezası; Allah’ın,
meleklerin ve bütün insanlığın lanetine uğramalarıdır.
“Ey iman edenler!
Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına
kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası,
kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından
bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti)
güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir.
Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap
vardır.” Bakara 178
“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini,
ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler
olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten
sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru
şahitlik etmez), yahut şahidlik etmekten
kaçınırsanız (biliniz ki) Allah
yaptıklarınızdan haberdardır.” Nisa 135
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder