Hem de öyle besliyoruz ki, dünyanın hiçbir döneminde görülmemiş kişiye özel bir ada, askeri birlik, yetişmiş gardiyanlar, doktorlar, aşçılar, ziyaretçilerine mahsus özel transferler, hücumbotlar, yetmedi yalnızlıktan sıkılmaması için koğuş arkadaşları, gazeteler, kitaplar, televizyon, emrindeki terör örgütüne ve siyasi arenadaki temsilcilerine talimat özgürlüğü, devletçe muhatap alınma izzet ve itibarlığı, daha bilemediğimiz birçok olanaklar. Sanki binlerce insanımızı katleden ve katletmeye devam eden azılı bir suçlu değil de zaferler kazanmış ender bir lider…
Nasıl bir sabır, böylesi alçalmışlığı sineye çektirebilir?
Tarihte alamadıkları intikamlarını, örgütünü özgürce yönetebilmesi ve Türkiye’yi bölebilmesi için haçlılarca teslim edilen Apo, hiçbir düşmanın vuramadığı zinciri milletimize öyle bir geçirdi ki, dünyaya rezil rüsva olmamız bir yana kendi kendimizi bitirme sürecinin de temel taşı olmuştur. Sözde tutsak ettiği bir teröristle baş edemeyen devletin yabancılara karşı caydırıcı olabilmesi mümkün müdür? Neden İsrail, Ermenistan veya Rumların Türkiye’yi ciddiye almadığı başlığı, işte bu sefil politikalarda yatmaktadır.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Kıbrıs ile ilgili AB restini, hükümetin AB’den sorumlu ‘şaklaban’ bakanı Egemen Bağış’ın yanlış anlaşıldı diyerek geri adımı, Batı endeksli geleneksel politikaların üslup değişse de aynı minvalde devam ettiğini kanıtlanmaktadır. Sürekli ikiyüzlü ve teslimiyetçi politikalar ve bir zamanlar, Egemen Bağış’ın Başbakan Erdoğan ile ilgili olarak; “bu adamı iyi kullanın” sözleri, hala hafızalardadır.
Dengeyi sağlayabilmek için de Apo ve BDP’nin insanlarımızı katletmesine çanak tutulması; her ülkeyi yasa boğan katliamların ardından bol gürültülü ve şatafatlı meydan okumalar, törenler ve yürüyüşler düzenlenip bir dahaki felakete kadar her şey unutturulmuyor mu? Dolayısıyla hiçbir politikacı, terör sorununu çözebilecek bir cesaret ve kararlılıkta değildir, ekonomik refah ve istihdamla sorunu çözülebileceğini sanmaları ise, terör psikolojisini bilmekten bihaber olduklarını ve korkularından kalıcı bir çözüm için çekincelerini kanıtlamaktadır. Öyle olsaydı; hem Allah öldürülmelerini emretmez, hem de silaha, orduya ve savaşa gerek kalmazdı. “Allah’tan korkandan her şey korkar. Allah’tan korkmayanı her şeyle korkuturlar.” Hz.Muhammed (S.A.V)
Bundan böyle Başbakan Erdoğan’ın aklını başına alması, kendine güvenerek seçen halkını ne Apo ne de BDP ile müsavi tutan politikalarından derhal vazgeçip, müttefik dostu ABD, nasıl terörle mücadele ediyorsa, aynı kararlılıkta millet adına dik durarak teröristlere hak ettiği davranışı sergilemesini öğütlüyorum. Aksi takdirde vereceği hesap bu dünyayla kalmayıp, ahrette de devam edeceğini hatırlatmak isterim. Apo’yu nasıl koruyorlarsa, halkını da öyle muhafaza edemeyen bir devlet, hükümet ve siyasiler; terörden mi yoksa milletten mi yana sorgusuyla karşılaşmaktan kurtulamazlar.
Batı’nın hegemonyasında varlık sürdüren bir devletin bağımsızlığı ve teröristleri püskürtme hürriyeti, ancak kendisine tanınan izin kadardır. Ancak millet, altın prangalarla politika sürdüren siyasiler gibi mahkûm olmayıp, kendilerine fiyat etiketi biçilmesinin hesabını sormakta tereddüt etmeyecektir.
İmralı’da görev yapan resmi ve sivil yetkililere çağrım odur ki:
Halkınızı acımasızca öldüren ve ülkenizi bölmeye çalışan kan içici şeytan Apo’yu koruyup besleyerek ne kadar büyük bir kötülük ve günah işlediğinizi muhakeme etmediğiniz takdirde hainlikle yaftalanacak, ahrette de elim bir azaba çarptırılacaksınız. Evet, belki emirleri yerine getiriyorsunuz. Ancak kendince düşündüğü çıkarları uğruna halkını ve vatanını teröristlere peşkeş çeken bir yönetimin emirleri geçersizdir. Her gün avlandırılan o güvenlik güçleri ve diri diri yakılan yavrularımız vicdanınızı sızlatmıyorsa, sıranın size ve yakınlarınıza da gelebileceğini unutmayınız. Lakin elinizdeki fırsatı değerlendirememenizin hayıfıyla öyle pişman olacaksınız ki, sonunda kurtuluş düşüncesiyle intihara kalkışacak ama ahrette daha büyük bir acının sizi beklediğini o an hissedemeyeceksiniz.
Adınızı tarihe altın harflerle geçirebilecek kahramanlık, bir hareketinize bağlıdır. Mutlaka aranızda kendini Allah’a ve insanlığa adamış bir insanın olduğu muhakkaktır. Yılanın başı Apo’yu öldürdüğünüz takdirde katliamlar ve gözyaşları duracak, devlet ve milletin onuru iade edilecek, dolayısıyla başsız kalan acımasız terör örgütü dağılacaktır. Belki intikam hırsıyla bir ayaklanma olabilir ama meşakkat olmadan zafere ve barışa ulaşılamaz.
Tıpkı Allah’ın izniyle Aziz Nesin’i durdurmam misali Apo’nun öldürülmesi içinde iki defa girişimde bulunmuş, ama Allah nasip etmediği için başarılı olamadığımı itiraf ediyorum.
Bir saniye sonrası meçhul dünyada eceliniz geldiği gün mutlaka öleceğiniz kaçınılmazdır. Ancak o ölümün korkakça mı yoksa kahramanca mı kavuşulabilecek bir son olduğu yargısı, hem dünya hem de ahret için ya bir kurtuluş ya da bir kayıptır.
Sizler, Apo adlı şeytana herhangi bir halel gelmemesi için yemeklerini dahi kontrol edip başında doktor bulundururken; o, halkınızın karınlarını deşen canavarları sevk ve idare etmektedir. Hiçbir insan böylesi bir vicdansızlığı sindiremez. Eğer hazmedilebiliniyorsa, o bir insan değil şeytanın ta kendisidir.
Devlet duygusallıkla yönetilmez fikri, insani değerlerle ölçülmeyen vicdansız bir tiranlığı meşrulaştırmaktadır. Bu sebeple insani değerlerden yoksun bulunmalarından teröristleri demokrasi ve barış adına kollamakta, yasamada etkili olabilmeleri için mutabakat arayışlarını dahi insafsızca sürdürebilmektedirler. Oysa amaç ne olursa olsun hiçbir teröristle uzlaşılamaz ve isteklerinin de ardı arkası kesilmez. Eğer ipin ucu verilmişse, ölene yahut öldürene dek kurtulabilmek mümkün değildir. Maalesef sadece ipin ucu değil, ipte oynatılan kuklalara dönüştürüldüğümüz de bir gerçektir.
Ey İmralı’da görevli insanlar! 75 milyonluk halkınız sizden fedakârlık ve atalarınıza layık bir kahramanlık beklemektedir. Unutmayınız ki yöneticiler, siyasi liderleriniz ve düşüncesine saygı duyduğunuz aydın bozuntuları kalplerine ve ruhlarına fiyat etiketi biçmiş içten pazarlıklı olmalarından, her geçen gün daha da azgınlaşan teröristleri sindirmeleri bir yana daha da cesaretlendirmektedirler. Düşünün ki, pkk terörüne en sert tepki gösteren MHP bile elinde fırsatı olduğu halde Apo denen şeytanın idamını iktidar ikbali uğruna gerçekleştirmiş, dolayısıyla kendini konumlandırdığı etiketiyle nasıl bir maske taktığı deşifre olmuştur. Halkının mal ve can güvenliğine muktedir olamamış yahut olma yolunda cesaret ve kararlılıkla otorite sağlayamamış bir iktidar ya da muhalefete itaat, yaratıcınız Allah’a ve halka ihanettir. Allah için, ülkeniz için, milletiniz için, dul ve yetimler için, ana ve babalar için, çocuklarınız için, hak ve adalet için Apo denen şeytanı öldürün…
Avrupa, İsrail ve ABD’ye sırtını dayayarak ülkemiz üzerinde ezeli emelleri bulunan haçlıların taşeronu BDP ya da pkk’nın Kürt aslı vatandaşlarımızla hiçbir ilgileri yoktur. Ancak zihin ve kalplerini iğfal ettikleri bir kısım Kürt kardeşlerimizin etki altında kalarak bilinçsizce teröre destek verme delaletinde bulunmuş olmaları asla yanıltmamalı ve topyekûn düşman belleme gafleti taşınmamalıdır.
BDP, pkk’nın ta kendisi olup, açık bir düşmandır. Ancak Kürt kökenli kardeşlerimizi pkk yahut BDP ile özdeşleştirme yanlışlığından kaçınmak, muhakeme edebilen her insanın akli ve vicdani bir yargısı olmalı, katiyen pkk ile kıyaslanmamalıdırlar.
Yaratıcı Allah’tan daha çok insan fıtratını kim bilebilir ve insana merhamet duyabilir? Öyleyse hilkatte bir eşiniz ama insanlıktan çıkmış yaratıkları bağışlar ya da hoşgörüyle barış ve uzlaşı adına aranızda barındırarak diyaloga kalkışırsanız, biliniz ki mutlaka ya sizi sürecek ya da öldüreceklerdir. Ayrıca kaçırılan iki asker ve sağlık görevlimizin bölgenin BDP’li bir vekilinin evinde tutulduğu asla bir ironi değildir.
Ey caniyi gözünden öte sakınan İmralılar! Halkınızı öldürmesi ve vatanınızı bölmesi için nasıl bir mantıkla Apo’yu koruyup kollayabilirsiniz? Allah’ın vaat ettiği ebedi kurtuluş; Allah ve Resulüne karşı savaşan, yeryüzünde düzeni bozmaya çalışan, insanlar arasına nifak sokan ve acımasızca öldürenlerin kesinlikle yaşatılmamalarıdır. Atalarınız geleceğiniz için ne dağlar bayırlar ve hudutlar kat ederek canlarını vermişlerken; sizler, başucunuzda duran azılı bir şeytanı öldürmekten mi imtina ediyorsunuz? Ona hizmeti nasıl özümsüyorsunuz? O kardeşlerinizi diri diri yaktırıp güvenlik güçlerimizi kahpe tuzaklarla öldürerek geriye gözü yaşlı dul ve yetimleri bıraktıran Apo’ya nasıl tahammül ediyorsunuz? Adınızın abideleşmesi, milyonlarca insanın duası ve Allah’ın müjdesi geri çevrilir mi? Bu çok onurlu bir taleptir; haydi, doktor misali insanlık adına Apo adlı öldürücü ve salgın virüsü yok ediniz…
Binlerce insanını katlederek namütenahi ekonomik zarara uğratan bir şeytanı, halkından daha üstün ve ayrıcalıklı tutup 1. derece güvenliğini sağlayan siyasilerin dost mu yoksa düşman mı oldukları sorgusu, her geçen gün daha da derinleşmektedir. Yoksa yaşadıkları yerde can güvenliği olmayan millet, İmralı’ya mı göç etmeli?
Artık Apo ve terör örgütüne karşı yaptırımı ortadan kalkan devlet ve siyasetin yerine canları yanan milletimizin hak ve adalet adına teröristleri yok etmeleri; hem nefsi müdafaa hakkıyla yasal bir zorunluluk, hem de Allah’ın tartışılmaz bir buyruğudur.
“Allah ve Resulüne karşı savaşanların ve yeryüzünde (hak) düzeni bozmaya çalışanların cezası ya (acımadan) öldürülmeleri, ya asılmaları yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Onlar için ahirette de büyük azap vardır.” Maide 33
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder