12 Eylül’de yapılacak olan referandum her ne kadar Türkiye’nin istikbali ve çocuklarımızın geleceği adına hayati bir adım olarak; “iyi ile kötü, doğru ile yanlış, barbarlık ile insanlık, esaret ile bağımsızlık, yasak ile serbestlik, dikta ile hürriyet, riyakârlık ile dürüstlük, kâfir-münafık ile mümin, adalet ile eşitsizlik, vicdan ile gaddarlık, ahlak ile namussuzluk, İslam ile Kemalistlik, kısacası vahiy ile laikliğin tartışılmaz bir seçimi ve millet iradesinin anahtarı” olsa da, Fatih Sultan Mehmed Han ve şehit askerlerinin laneti, kılcal damarlarımıza kadar canlı-cansız her zerreciğimizi sardığından referandumdan min.%95 çıkması gereken “evet”in ya çok az bir farkla ya da “hayır”la sonuçlanacağından şüpheniz olmasın.
Seküler CHP Diktatörlüğü kurulduğundan bugüne kıyasıya süren milletin Tanrısı ALLAH ile devletin tanrısı atatürk’ün ulusal hükümranlık savaşı umulur ki referandumla netleşir; ya millet iktidara kavuşarak devlet olur ya da zincirlere bağlı köleliğine devam eder…
Ne mutlu Türküm diyerek Kürtleri, irtica diyerek Müslümanlara baskı, tehdit ve faşist saldırılarla katleden, hapseden ve bezdirerek bölen işgalci diktatöryanın çöküş kapısı aralanabilecek mi?
Defalarca belirttiğim çok büyük bir lanetle karşı karşıya olduğumuz gerçeği; halifeliğini, kendini, onurunu, insanlığını inkâr edercesine intihara kalkışacak olan “hayır” cephesinin durumu, A’raf Süresi 179. Ayette belirtilen; “işte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafil olanlardır” buyruğuyla ortadadır.
Millet olarak sıcağı sıcağına yaşadığımız Genelkurmay ve yüksek yargı diktası ve adaletsizliklerini görmemezlikten gelerek desteklenmesi ve topyekûn ayağa kalkılmamasının sebebi lanet değil de nedir? Halka meydan okuyan Genelkurmay, yüksek yargı ile seçmenine ihanet eden işbirlikçi liderlere “dur” demek yerine hâlâ ilgi ve güven duyabilmesini hangi akıl kurallarıyla izah edebilirsiniz? Halkına acımayıp tepelemek isteyen, suçluların hapis yatması ve yargılanmasını engelleyen, teröristlerle işbirliği yaparak haince Mehmetçiklerimizi ve vatandaşlarımızı öldüren, öldürten ve yargıca aklayan anıtkabir tapınak şövalyelerini alkışlamak ve ideolojik dokunulmazlıklarının devamını istemek lanet değil de nedir?
12 Eylül 1980 ihanetinin şövalyelerinden azılı İslâm düşmanı ve TSK’ni talan eden o dönemin en zengin harami generali Org. Tahsin Şahinkaya; “Ben komutanınız olarak Atatürk’ün ordusunda garnizonun içinde namaz kılınmasını yasaklıyorum” talimatı arşivlerde, onlarca solcu, sağcı ve dindar insanlar zindanlara atılıp işkenceler altından inleyerek idam edilmişken, nasıl bir mantık ve gerekçeyle “hayır” denilebilmektedir? Dünyaya hükmetmiş TSK’ni birkaç çapulcu terör örgütüne karşı dahi mağlup ettiren laik ve Atatürkçüler, nasıl bir irtica tehdidiyle halkının dinine savaş açabiliyorlar? Aleviler ve Kürtler nasıl bir muhakemeye sahiptirler ki, Atatürk’ün emri ve İsmet İnönü’nün saldırısıyla CHP iktidarında katledilmişler, sürgün yemişler, yokluğa mahkum edimişler ve kimliklerini saklamak zorunda bir sığıntı olarak yaşamışlar ama CHP’nin despot rejimini beslemeye devam ederek referandumda “hayır” diyeceklerini ya da ambargo uygulayabileceklerini açıklayabilmektedirler. Hunharca katledilen on binlerce atalarının ruhları vicdanlarını sızlatmıyor mu? Yoksa Alevi yahut Kürtler, tapınak hizmetkârları olarak İslâm düşmanı ve atalarına ihanet eden hainler midir?
Atatürk’ün kurduğu CHP Diktatörlüğü’nün üzerinde o kadar çok lânet var ki; sanırım en önemlisi iki cihan sultanı, çağ açıp çağ kapatan ve peygamber efendimizin “o ne güzel bir asker ve o ne güzel bir komutan” müjdesini verdiği Fatih Sultan Mehmed Han’ın, Atatürk Türkiye’sini ebediyete kadar lânete mahkûm kılan bedduasıdır.
Hiçbir gücün fethetmeyi başaramadığı, uğruna yüz binlerce insanın öldüğü ve şehit düştüğü Bizans’ın merkezi İstanbul’u fethederek milletimize, Müslümanlara ve tüm dünya insanlığına hak ve şeref kazandırarak zulmü bitirip dünyadaki barış ve adaleti sağlayan Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, Ayasofya Vakfiyesinde yer alan vasiyetinde; “İşte bu benim Ayasofya vakfiyem; dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse, onu iptal veya tecile koşarsa, fasit veya fasık teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisinin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek mütevelli hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterine kaydeder veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse; ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar! Bu sebeple bu vakfiyeyi kim değiştirirse; Allah’ın, Peygamberin, meleklerin bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen LANETİ ONUN VE ONLARIN ÜZERİNE OLSUN, azapları hafiflemesin, onların haşr gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, Allah’ın azabı onlaradır. ALLAH İŞİTENDİR, BİLENDİR.”
1934 yılında, CHP Diktatörlüğü’nün kurucusu Atatürk; gücün, hâkimiyetin, tarihin, çağın, şerefin, fethin, bağımsızlığın ve egemenliğin abidesel sembolü Ayasofya'yı, Fatih Sultan Mehmed Han’ın vasiyetine rağmen haçlı batının talebine binaen camiden çıkararak müzeye dönüştürülmesini emretti ve kararname başbakan İsmet İnönü tarafından imzalanarak, Türkiye büyük bir lânetle karanlıklara gömüldü ve 85 yıldır bataklıkta çırpınarak birbirini yemekten ve ihanet etmekten sıyrılamadı.
Geçmişini, yüz akı devletini ve kahraman atalarını inkâr eden hainler yüzünden milletimiz lânete mahkûm oldu. Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fetheder etmez ilk cuma namazını Ayasofya’da kılmış ve Ayasofya’nın peygamberimizin fetih ile ilgili müjdesiyle İslâm’ın siyasi bir yüreği olduğu idrakiyle Ayasofya’ya ne kadar önem verdiği ve sevdiğini tüm dünya bilmekteydi.
Ayasofya’nın tam 481 yıl cami olup milyonlarca Müslüman’ın secde ettiği kutsallığından, 14.11.1934 tarihinde İslâm düşmanı CHP Diktatörlüğünce müzeye çevrilmesiyle milletimizin ve tüm dünya Müslümanlarının yüreğinde derin bir hüzün, kahır, acı ve hasret korlaşmış, aradan ne kadar zaman geçse de o korun aleve dönüşerek laneti kaldıracağı umudu hiç azalmamıştır.
Şerefli, adaletli ve egemen Osmanlı Devleti’nin kuruluş amacı Bizans’ın fethidir. Diğer İslam devletleri gibi peygamber efendimizin müjdesine kavuşabilmek için binlerce kez İstanbul, Bizans’ın elinden alınmak istenmiş, ancak 21 yaşındaki Fatih Sultan Mehmed Han, göğsü iman dolu kükreyen ve gövdelerini siper eden o mübarek askerleriyle müjdeye erişmişti. Ayasofyasız İstanbul, İstanbulsuz da Türkiye olamayınca göre; hangi gerekçe milletimizin kanını dökerek hak ettiği zafer sembolü Ayasofya’yı cami olmaktan çıkarabilir?
Fatih’in vasiyetine ihanet eden ve milletine danışmadan böylesi ebedi bir laneti halkına bela ederek akıl almaz bir tasarrufa cesaret eden CHP, Türkiye’nin kıyametsi cehennemi olmayı sürdürmektedir. Oysa Ayasofya; Atatürk’ün, İnönü’nün ve CHP’li fikir öncülerinden çok önce MS. 532 yılında Bizans İmparatoru Constantinius tarafından inşa ettirilmişti. İnşa edilmesindeki amaç, turistlere müze hizmeti vermek değil, doğrudan Tanrı'ya ve O'na ibadeti görkemli bir mabed içinde yapmaktı. İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed de aynı amaçla kiliseyi camiye dönüştürerek Allah’a ibadet yeri yaptı. Ancak yaratıcı Allah’ı, peygamberleri ve dinleri reddeden evrimci maddeciler, metafizik yerine fiziği tanrı edinmelerinden Ayasofya gibi kutsî bir mabedi ruhsal özünden kopararak seküler materyalizme peşkeş çektiler.
"Allah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. (Başka türlü girmeye hakları yoktur.) Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır." Bakara.114
Ey hayırcılar! Bir kendinize bir de kulluğunu yaptığınız yalancı ve sömürücü önderlerinize bakın. Özgürlüğünüzü ve cesaretinizi hazmedemeyip ayakları altında süründürdüğü sizlerle aynı seviyede karar verme ve yetki kullanma hakkı tanımak istemeyen acımasız ve adaletsiz şövalyeleri can havliyle savunarak, iktidarlarının devamı adına çağdaş köleleri olmayı nasıl sindirebiliyorsunuz? Sokaktaki insanlar olarak onları meşrulaştırmaktan öte ne gibi hakkınız, sözünüz ve yaptırımınız mevcuttur? Onlar gibi bir güce, ayrıcalığa, makam, rütbe ve paraya kavuşabilecek misiniz? Eğitim, sağlık, iş, sosyal aktiviteler, yüksek maaşlar, özel şoförler, korumalar, lojmanlar, davetler, protokoller v.b imkânlardan yararlanabilecek misiniz? Onlar gibi bir suç işlediğinizde kayrılıp korunacak, düzmece raporlarla hastanelerde ağırlanabilecek, özel muamele görebilecek, yargıçları dize getirebilecek, hakkınızda bir yakalama kararı çıktığında muhafaza edilebilecek, kararları kaldırtabilecek, genelkurmay ve yüksek yargı tarafından çevrelenebilecek misiniz?
Pkk ile işbirliği yaparak Hantepe, Gediktepe, Dağlıca ve Aktütün gibi siperlerde vatanı ve sizleri koruyan evlatlarınızı teröristlere kurban eden ve katledilişlerini izleyen komutanların sivil mahkemelerde yargılanıp hesap vermelerine nasıl karşı çıkabilirsiniz? Hukuku ve adaleti doğrayarak eşitliği bertaraf eden vicdandan soyutlanmış ideolojik yüksek yargı üyelerinin ahkâm kestikleri ve seçtiğiniz hükümetlere hükmeden Anayasa Mahkemesi ve HSYK gibi oligarşin kurumlarda adaletin hâkim olmasına nasıl “hayır” diyebilirsiniz? Halkın düşünce, duygu ve inançlarını temsilen seçtiği Adalet Bakanı ve müsteşarı HSYK’da yer almasaydı; sizleri kesmeyi planlamaktan, teröristlikten, darbeden, ihanetten ve kaos çıkartmaktan yargılanan generaller, yargıçlar, gazeteciler, akademisyenler, işadamları ve halk düşmanlarının dosyaları kapatılmayacak mıydı? Zulmün en berbat şekli olan ideolojik bir Kemalist siyasetle bütünleşmiş olan yargının tarafsız, eşit ve adil olmasını nasıl istemezsiniz? Gerektiğinde hükümetlere son verebiliyorsunuz ama hukuk tanımaz komutan ve yargı üyelerini değiştirebiliyor musunuz? Sivil dikta manipülasyonuyla bürokratik diktayı perdelemeye çalışan komutanlar, yargı üyeleri, gazeteciler, liderler, sendika ve TÜSİAD gibi patronların güdümüyle neden egemen olmaya sırt çeviriyorsunuz? Sivil bir halk egemenliğine bürokratik egemenliği mi tercih ediyorsunuz? Neden akıl verip vatan-millet edebiyatı yapan o sömürücü buyurganlar, sahip olduklarını sizlerle paylaşmıyorlar? Sizleri sokaktaki çöpten farksız görenlere duyduğunuz sadakat insanlığınıza ve çocuklarınıza bir ihanet değil midir? Acaba sivil egemenlik doğrudan siz değil misiniz? Kemalist totaliter güçlerin hükmettiği Türkiye’de seçtiğiniz hiçbir hükümetin devlet olamaması ve anıtkabir tapınak şövalyelerinden icazet almadan inançsal taleplerinizi karşılayamaması onurunuza ve insanlığınıza dokunmuyor mu?
Ayrıca, pkk terör örgütü merkezi kandilin devletle pazarlık yaptığı açıklamasını hükümete konumlandırmak, apaçık referandumu provoke edebilmek için Ergenekon’ca tertiplenen kara bir lekedir. Hem hükümetin pratikte devlet olamaması hem de gerek bdp gerekse pkk’nın hükümeti amaçlarına engel düşman ilan etmelerinden söz konusu iddia bir hezeyandır. Pkk ile ittifak içindeki Ergenekon terör örgütü ve hain komutanların deşifre olan işbirlikleri tüm kamuoyunca bilindiğinden, nasıl oluyor da pkk’nın “acıma yok, tepeleme var” sloganıyla özdeşleşmiş darbecilerin, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli gibi düşmanlarınızın tuzaklarına düşebiliyorsunuz? Her şeyi bu kadar çabuk unutmanızın nedeni lânet mi, yoksa muhakeme yetisini kaybetmeniz midir?
Benliği kudurmuş sekülerist, Kemalist, şovenist ve kapitalistlerin ortaya koyduğu kurallar, kendilerinden başka hiç kimseye eşit adalet ve hakça bir yönetim sağlamamaktadır. Öyleyse neden onların ardına takılıp doğrudan devlet olabilecek bir fırsatı tepiyorsunuz? Hayatın yaşantı aramak değil, kendini aramak olduğunu idrak edememiş cinsellik düşkünü art niyetli sefillerin, çarpık ve ahlaksız yaşamlarında bir değişkenlik olabileceği endişesiyle ortaya koydukları kaygılarla amacı saptırma çabalarına kanıp, neden bir müdahale olabileceği paranoyasıyla egemenlik hakkınızdan vazgeçiyorsunuz?
Eğer bağımsız, adil, erdemli ve hür bir insan duygusu taşıyorsanız; laf cambazlarının maskeli hiçbir gerekçesi asli varlığınızı iğfal etmemelidir. Bir avuç maymundan veya kurttan türediklerini iddia eden ya da Allah’a inanırız da peygamber ve vahye asla diyen sapkınların üzerinize çöktürdükleri lânetten kendinizi değilse de, ana-baba diye sizlere güvenen o masum çocuklarınızı kurtarabilme muhakemesini yapmak, ebeveyn olarak hayati yükümlülüğünüzdür. Siz dürüst, inançlı ve adil olun ki sapan kimse size zarar vermesin ve Allah’ın laneti sevdiklerinizi karartmasın…
Ayasofya camiye dönüştürülmez ve CHP’nin adımları izlenmeye devam edilirse; Türkiye’nin lanetten kurtulabilmesi asla mümkün değildir.
“Heva ve hevesini tanrı edinen ve Allah’ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hala ibret almayacak mısınız?” Casiye.23
“Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip "Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız" diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu; işte gerçek kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” Nisa.150-151
Gelin, karar vermeden önce bir daha muhakeme ediniz; insanlık ve merhametten nasiplenmemiş yalancı, riyakâr, hain, insafsız ve sömürücüler için değil; kendiniz, eşleriniz, ebeveynleriniz ve sizleri onurlandıracak o masum ve saf çocuklarınızın geleceklerine kıymayınız… İnşallah, bir bilgiye göre saptırılıp kulaklarınızın ve kalbinizin mühürlenerek gözlerinize perde çekilen zümreden değilsinizdir.
Her ne kadar bir önceki yazımda Ramazan Ayında yazı yazmayacağımı ifade etmiş isem de, milletimi kasıp kavuracak lanete dikkat çekerek, halkımı uyarmayı imanı bir görev bildim.
Hepinizin Ramazan Bayramını tebrik ederim…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder