8 Ocak 2009 Perşembe

Ergenekon çetesinin başı CHP’dir...

Filistin’de yaşanan faciayla ilgili tepkilerimi bugünlük ara verip, onurlu ve cesur savcı ve hakimlerin terörist Ergenekon çetesine karşı devam ettikleri adaletsel soruşturma ve yargılamaya eğilerek, aleyhlerinde yapılan haksız ve zalimce eleştirilere, vakit kaybetmeden cevap vermenin bilinci içinde hareket etmeyi uygun gördüm.

“CHP, bir izmihlaldir” başlıklı yazımda da izah ettiğim gibi; din, ahlak, hak ve adalet kurallarıyla oynamanın bedelini acı ve yokluk vererek, baskı ve şiddet uygulattırarak, suçluları cesaretlendirerek, birlik ve beraberliği bozarak, suç çeteleri oluşturtarak, bireysel hak ve özgürlükleri gasp ederek halkımıza ödeten CHP, cumhuriyeti ve Atatürk’ü istismar etmek suretiyle bugüne kadar, tehdit ve şantajlarla zoraki varlığını koruyabilmiştir. Cumhuriyet kurulduğundan beri Genelkurmay, yargı, medya ve üniversiteleri arkasına alarak gayr-i meşru totaliter gizli iktidarıyla teokratik yapısını elden bırakmamış, erdemli savcı ve hakimlerin adaletle hükmetmeye başlamalarıyla feryat-figan basarak, halka karşı yürüttüğü terörist eylemler ve psikolojik savaşta, artık yenilgiye uğrayacağını fark etmiştir.

Bölücü ve yıkıcı düşüncelerini medyayı galeyana getirerek dilediği gibi yönlendiren Deniz Baykal, artık hükmedemediği medyayı da hedefine alarak, "Medyanın kapsamı, niteliği, içeriği değiştirilmek isteniyor" açıklamalarıyla, absürt bir serzenişte bulunabiliyor.

Daha düne kadar hukuk ve yargının bağımsızlığına vurgu yaparak ilkeleri ve iktidarı temelinde lehinde alınan kararlara sahip çıkıp, yargının hayati önemi adına eleştirilere sert çıkan CHP, bugün ise yargıyı hedef alarak, yargının, siyasetin emrine girdiği polemiğiyle teröristleri kurtarabilme arayışını sürdürme yolunu seçebilmektedir.

Sayısız suikast ve ihtilal planları içindeki Ergenekon Terör Örgütü elebaşlarının gerek bombalama, gerek cinayet, gerek karışıklık, gerekse mitingsel eylemlerini cumhuriyet adına yapmaları her ne kadar ürkütücü bir sömürü ise de; gözaltına alınan ve tutuklanan malum şahısların rütbe, makam ve şöhretsel kimlikleri birbirine zıt bir düşünce yapısı içermekte, ancak hedef Müslüman Türkiye milleti ve seçtiği hükümeti olduğundan, söz konusu düşünce ayrılığına önem vermemişlerdir. Kendilerine yardım karşılığı “Doğu”’yu verme vaadinde bulunarak, PKK örgütlüyle de yakın işbirliğine girişmeleri, tehlikenin ne denli vahim olduğunu, dolayısıyla Türkiye’yi bölmek istediklerini ortaya çıkarmaktadır.

Aslında inanç ve fikir itibariyle birbirine düşman insanları “laiklik ve Atatürkçülük” adına tek çatı altında toplayarak örgütleyen, yargı sırasında da ortaya çıkacağı üzere, CHP’dir. Genel Başkan Deniz Baykal’ın paniğe kapılarak akıl almaz bir öfke, hiddet ve düşmanca hukuka ve yargıya saldırarak ve tıpkı ihanet mitinglerinde olduğu gibi yine Cumhuriyeti alet ederek; “Hukuki değil siyasi bir dava ile karşı karşıyayız. Hedefte Cumhuriyet var" açıklamaları, Ergenekon Terör Örgütünü kayırarak nasıl sahiplendiğini gözler önüne sermektedir.

Açıkça desteklediği terör örgütünü aklayabilmek ve sanıklara dokunulmazlık sağlayabilmek maksadıyla devletin bütünlüğünü, hukuku ve yargıyı tahrip edip, yargı mensuplarına ve hükümete hakaret ederek en ağır ithamlarda bulunan Deniz Baykal; “Çok açıktır ki ancak rejim değişikliği dönemlerinde böyle tablolarla karşılaşırız, Humeyni öncesi Humeyni sonrası, Hitler öncesi Hitler sonrası gibi..." patavatsız ifadeleri kullanabilmiştir.

Dokunulmazlığına ve parti liderliğine sığınarak devlete, yargıya ve halka meydan okuyan Deniz Baykal’ın, adalet ve kamu vicdanı adına derhal yargılanması kaçınılmazdır. Bir türbandan, Kur’an Kursundan ve buna benzer manevi değerlere sahip olunmasından davalar açan ve partiler kapatan Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi, neden susmaktadır? Nerede o parti kapatan ve liderleri hapseden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıları ve Anayasa Mahkeme üyeleri? Eğer kişiye ve ideolojiye özel bir yargılama mevzubahis ise; adaletin hedef ve gayesi olan eşitlik sağlanmıyor demektir ki, böylesi bir ayrıcalık, ancak totaliter rejimlerde olur. Fütursuzca savcı, hakim ve güvenlik güçlerine hakaret ederek, teröristlikle suçlanan örgüt üyelerine sahip çıkan ve yargılanmalarına mani olmaya çalışan Deniz Baykal’ın adalet önüne çıkarılması, fevkalade önem taşımaktadır.

Kemalistlerce çağdışı kabul edilen İslam’i yönetim esaslarına göre mahkeme önüne çıkarılan Hz.Ömer ve Fatih Sultan Mehmet gibi nice devlet başkanı ve sultanlar, davacılar yahudi olmalarına rağmen suçlu bulunabilmişler, Sultan Fatih’in kolunun kesilmesine, Hz. Ömer’in de özel mülke izinsiz mescid yaptırmasından dolayı mescidin yıkılmasına dair kararlar alınabilmiştir. Adalet bir eşitlik ilkesi ise; gözaltına alınan general, akademisyen, yazar ve başsavcının farklılığı olabilir mi? Eğer eski başsavcı Sabih Kanadoğlu, kişiliğinden ve geçmişte sahip olduğu makamından dolayı gözaltına alınmamış ise, sokaktaki vatandaşa da aynı muamele hakkı doğmaktadır. Onları yargı önünde üstün ve ayrıcalıklı tutmak, unutulmamalıdır ki rejimin de adını belirler.

Oysa devletini, vatanının ve milletini seven, halkının barış ve huzurunu önemseyen, birlik ve beraberliğini en çıkar amaç belleyen sorumlu bir parti, Türkiye’nin fevkalade karşı karşıya kaldığı sinsi bir örgütün soruşturulmasına, yargılanarak gerçeklerin açığa çıkarılmasına müdahale etmez ve körü körüne sanıkları savunmaz. Aksi takdirde o örgütün bir üyesidir.

Deniz Baykal’ın şu açıklamaları; Ergenekon Terör Örgütünün kendisini iktidara taşıyabilmesi için gerekli organizeyi yapmak üzere üstlendirdiği bir taşeron ve sponsorunun da CHP ve Baykal olduğunu kanıtlamaktadır. "Dava açılacak ortada iddianame yok. İnsanlar 1.5 yıl gözaltına alınacak neden suçlandıklarını dahi bilmeden hapishanede kalacak. Adalet bir bütündür, parsel parsel olmaz. Bugün maalesef yaşanan da budur. Bu hesap gözaltına alınan insanlardan sorulmuyor, hesap onların temsil ettiği değer ve ilkelerden soruluyor. Cumhuriyet'le hesaplaşılmaktadır." CHP, kanalı vasıtasıyla Tuncay Özkan’a, ihanet mitinglerini düzenlediği gerekçesiyle milyonlarca dolar ödemedi mi? Acaba Ergenekon Terör Örgütüne sağladığı finans ortaya çıkabilir endişesinden dolayı mı, akıl almaz bu saldırıları yapıyor, laikliğin ve Atatürkçülüğün ardına sığınarak kendini siper edebiliyor? Artık yemezler…

12 Eylül ihtilalin dışındaki tüm darbelerin arkasında, içinde ve başında CHP olduğu herkesçe malûmdur. Aleni yollarla iktidara gelemeyen CHP, rakiplerini ya darbelerle indirmekte, ya fitne çıkararak bertaraf etmekte ya da yandaşlarını örgütleyerek karışıklık çıkarmak suretiyle anarşiye başvurarak…

Hakim ve savcılara alçakça hakaret ederek, korkutup sindirmeye çalışan Deniz Baykal, yoksa avukatlık yaptığı sırada da aynı taktikleri mi kullanıp adaleti saptırıyordu? Acaba anayasa da; suçlu, hatta terörist faaliyetlerde bulunan solcu ve Kemalistlerin suçlanamayacakları ve gözaltına alınamayacaklarına dair bir hüküm mü var? Yoksa CHP’nin değer ve ilkeleri; anayasanın, kanunların, hukukun, vicdanın ve adaletin üstünde ve o değerlere bağlı kişiler ayrıcalıklı sayılıp, suç işleseler de yargılanamazlar mı? Hani dokunulmazlığı ve eşitliği savunuyordu?

Deniz Baykal’ın hukuka, adalete ve yargıya yaptığı hakaret ve suçlamalar karşılıksız kalırsa; bilinmelidir ki bu fevkalade tehlikeli bir örnek olacak, bundan böyle hiçbir vatandaşın yargılanması meşru sayılmayacaktır. Terör örgütünün eylemlerini ve sanıkları açıkça savunan Deniz Baykal, mutlaka aynı örgüt içinde yargılanmalı, gizli hesapları ve ilişkileri ortaya çıkarılarak kamuoyu aydınlatılmalıdır.

Ayrıca, kendini korumakla yükümlü yargının; gerek Yargıtay Başkanlar Kurulunun açıklamaları, gerekse baroların açıklamaları dehşet vericidir. Kendilerine yaptıkları bağışlanamaz saldırılardan dolayı Deniz Baykal’ı eleştirmek yerine, görevlerini yapmaya çalışan kendi üyelerini kıyasıya eleştirmeleri, hayret ve tedirginlik vericidir. Yoksa yargı, iktidarlarca dilenildiği gibi yönlendirilip, müdahale altında mı ki Yargıtay Başkanlar Kurulu; Ergenekon soruşturmasıyla ilgili son gelişmeleri “endişe verici” olarak değerlendirebilmektedir? Söz konusu soruşturmayı yöneten Cumhuriyet Savcıları ve yargılayan Cumhuriyet Hakimleri değil mi? Bu kadar da olmaz ki….

Deniz Baykal, şayet örgütün bir başı ve eylemlerin odağı değil ise; kendisine öğüdüm; emin olması gereken tek şey, hiçbir şeyden emin olmaması, dolayısıyla sabırla sonucu beklemesidir. Yargıya saldırarak ve yargılamayı sabote ederek hiçbir sonuca varamaz…

Yoksa; DTP=CHP, Abdullah Öcalan=Deniz Baykal mıdır?

“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana, babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa, Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar, Allah onlara sizden daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer büker, yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” Nisa. 135

Ancak Deniz Baykal ve CHP; vahye inanmadıklarından adaleti eğip bükmek istemekte ve adil bir kararın çıkmasına fırsat tanımaya yanaşmamaktadırlar. Sadece Allah emretti diye mi, yoksa başka nedenden mi kaçmaktadırlar?

Hiç yorum yok: