Ne
yahudilerin ne hıristiyanların ne de budistlerin katliamlarından,
işgallerinden, zorbalıklarından, caniliklerinden ve sömürülerinden şikâyet etme
hakları yoktur.
Allah’a, hak ve adalete kendini adamış Müslüman
bir iktidar yok ki, ümmete yapılan saldırıların ardı arkası kesilmiyor; her
geçen gün derinleşen vahşet, bir sinema filmindeki acıklı sahnede akan
gözyaşlarından farksız vicdani gösteriler devam ediyor.
Allah, şehid Usama Bin Laden’i Müslümanların
huzur, güven ve iktidarları için zalimlere karşı bir güç olarak göndermiş,
ancak Müslüman maskeli münafıklar kâfirlerden daha şedit bir muhalefette
bulunarak kendisini taşladılar, terörist dediler, yakaladıkları mücahidleri
ABD, İsrail, İngiltere ve diğer İslam düşmanlarına teslim ettiler.
Bunun üzerine Allah da, “sizler Müslümanlık şerefine layık değilsiniz;
varın düşmanlarımı dost edinerek oyalanın; aldatıcı dünyada eğlenip durun; güç,
izzet ve itibarı onların yanında aradığınızdan alçaltıcı zulümleri de eksik etmeyeceğim”
buyurarak, Usama Bin Laden’i şehidlikle yücelterek çekip yanına aldı.
Dolayısıyla El Kaide’de etkisini yitirterek, cihadi eylemlerindeki aksiyonu
kaybetmesiyle tarihe karışmasına ramak kaldı.
Lakin Allah, tumturaklı zatına sığınan,
yardım ve destek maksadıyla umut bağlamış muttaki kullarının hatırına El
Kaide’den IŞİD adlı başka bir cihad ehli çıkardı. Bir taraftan küfür ehlini
Müslümanlara karşı azdırırken, diğer taraftan Müslümanların tek çatı altında
ittifak kurabilmeleri için defalarca verdiği fırsatlara bir yenisini daha ekledi.
Allah’ın apaçık uyarılarına rağmen
Müslümanları kardeş ve dost yapıp bütünlük sağlamaları gereken sözde İslam
âlemi, kudretli sandıkları kâfirlerin saflarında yer edinerek zillete,
alçalmaya, zulme ve tutsaklığa koştular. Sonra da Müslümanlara haksızlık,
adaletsizlik ve zorbalık yapılıyor yaygarasıyla kâfirlerden medet arayarak daha
da pespayeleştiler.
“Kâfir olanlar da birbirlerinin
yardımcılarıdır. Eğer siz onu (Allah'ın
emirlerini) yerine getirmezseniz
yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur. “ Enfal 73
“Allah
bilmez biz biliriz” kibirleriyle
vahyi paramparça kılarak nefisleri doğrultusunda kendilerine özgü din edinen
Müslüman kimlikli her iktidar ve destekleyici toplumlar, İslam âlemindeki her
menfi olayın ve katliamların yegâne müsebbibidirler. Aralarındaki fitne ve
fesadın kâfirlerde bulunmaması, lanetin bir sonucudur.
Düşünebiliyor musunuz; Kâbe’de ya da camide
aynı safta birleşenler; sıra siyasete, ekonomiye, nefse, ırka ve milliyetçiliğe
gelince birbirlerine hasım kesilmekte, Allah’ı değil düşmanı kâfiri güç sahibi
edinerek ortak koşmadan öte diz çökebilmektedirler.
Kâfirin önderliğinde, İslam ülkelerinin de
iştirak edebildiği birçok silahlı askeri güç varken, Müslümanların ittifak
olabilecekleri tek bir silahlı güçleri bulunmamaktadır. Adı İslam İşbirliği
Teşkilatı olan tabela örgütleri, en pasif sokak derneğinden bile etkisiz bir
yapılanmayla gövde gösterisi yapabilen aciz ve sefil ülkelerin Müslüman
toplumlara yetişebilmeleri, zulümlerine son verebilmeleri, haklarını
koruyabilmeleri ve Allah’ın dini İslam’ı hâkim kılabilmeleri mümkün değildir.
Haydi, El Kaide’yi küfre karşı
desteklemeyip aksine çökerttiler, bari aynı yanlışı IŞİD için yapmamalıdırlar.
IŞİD, İslam ülkelerinin silahlı bir gücü olarak Müslüman toplumları zalimlerden
koruyup kollayacak bir kuvvet haline getirilse; hem Allah’ın hükmü ifa edilir, hem
de sabah doğup akşam ölen bebekler, ırzlarına geçilen iffetli kadınlar, dul ve
yetimler meydana gelmez, yapılan zulümler ne karşılıksız kalır ne de cüret
edilebilir!
Ancak o kadar imansızdırlar ki, IŞİD’in
yarın güçlenip başlarına bela olur nefsi korkularından taguta kulluğu sürdürmeye
hazır ve nazırdırlar.
İsrail’in karşısında tanrı görmüş gibi
mecalleri kesilen fasıklar, İsrail boyunduruğundaki ABD, BM ve AB gibi haçlı
merkezlerinden yardım talep etmeleri, hem Allah hem de katledilen Müslümanlarla
açıkça dalga geçmektir! Eğer mümin olsaydılar, Allah onları bırakıp yüzüstü
süründürür müydü?
Bir de IŞİD’in İsrail zulmüne karşı
savaşmasını istemeleri ise bambaşka bir kepazelik. Hem IŞİD’i teröristlikle
yaftalayıp tanımayacaksın, hem Müslüman olmamakla aşağılayıp kardeş katili
sayacaksın, hem Müslümanları katleden haçlı-siyonist safında kendilerine karşı
açılan cephede yer alacaksın, hem de İsrail’e karşı mücadele etmesini isteyerek
ihanetini, acizliğini, münafıklığını ve güçsüzlüğünü örtbas etmeye
çalışacaksın.
IŞİD, İslam Devleti kurarak hilafeti ilan
etmiş ve iman ehli tüm Müslüman ülkelerin kendilerine biad yapmalarını istemiş.
Ne için? Allah için; İslam için; Müslümanların ezilmemeleri için; hor ve hakir
bırakılmamaları için; zulümlere, işgallere ve sömürülmelere uğramamaları için; hak
ve adalet için; kâfirlere karşı dünyada söz sahibi olabilmeleri için!
Diyelim rejimlerinden dolayı biad
etmiyorlar; ekonomik katkıda da mı bulunamıyorlar? İslam âleminin silahlı gücü
olarak da mı tanımaya cesaret edemiyorlar? Bir araya gelip müşterek silahlı bir
güçte mi kuramıyorlar? Neden? İslam olmadıkları için!
Sonra da diyorlar ki, neden Allah bizi
üstün kılmıyor? Peki, siz mümin misiniz?
“Allah size yardım ederse, artık size üstün
gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım
eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar.” Al-i İmran 160
“Müminleri bırakıp da kâfirleri dost
edinenler, onların yanında izzet (güç
ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki
bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.” Nisa 139
Ancak IŞİD, sırf Allah ve Müslüman kardeşleri
adına İsrail’e de hak ettiği cevabı vermeye hazırdır. Ne var ki hem Irak hem
Suriye cephelerinde fasıklarla savaşarak hilafetin temellerini sağlamlaştırabilmek
için mücadele ettiğinden; henüz dilediği savaşçı sayısına ulaşamadığından ve
Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan gibi ülkelere denk hava gücü bulunmadığından bu
kere İsrail’e saldırması, takdir edilir ki fitneden başka bir şey olamazdı.
Aslında iman etmiş bir mümin için karşındakinin
sayısal gücü, silahı ve teknolojik üstünlüğü önemli değildir. O, yaratıcısı
Allah’a öyle teslim olmuştur ki, emri yerine getirmeye odaklanmış bir imanla
sonucu değil buyruğu düşünür. Sonucu tayin eden Mutlak İrade ise, maddi gücün
önemi mümkün müdür?
“Talut askerlerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki
Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle
bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek azı
müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Talut ve iman edenler beraberce ırmağı
geçince: Bugün bizim Calut'a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur,
dediler. Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik
Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle
beraberdir, dediler.” Bakara 249
“Müminler ise, düşman
birliklerini gördüklerinde: İşte Allah ve Resulü'nün bize vadettiği! Allah ve
Resulü doğru söylemiştir, dediler. Bu
(orduların gelişi), onların ancak
imanlarını ve Allah'a bağlılıklarını arttırdı.” Ahzab 22
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder