İsrail terör devletinin uluslar arası açık sularda yardım gemimize saldırarak 9 vatandaşımızı şehit edip onlarcasını yaralayarak yardım gönüllülerini derdest etmesinin ardından, “Kimse bizden İsrail’e savaş ilan etmemizi beklemesin” teslimiyetiyle Türkiye’yi utanca ve yenilgiye mahkûm eden Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, milletimizin ve insanlığın şerefi Kanuni Sultan Süleyman gibi bir onura atılan iftiralar, ahlaksızlıklar ve başımızı öne eğecek skandala karşı hala bir yaptırıma gitmeyerek, “endişe ve üzüntü verici” ifadelerle sanki sokaktaki bir vatandaş gibi şikâyette bulunması, dâhili haçlıların nasıl bu kadar cüretkâr olabildiğine açık bir kanıttır.
“Sadece Atatürk ile ilgili hatırasına alenen hakareti suç sayan bir kanun yürürlüktedir. Bunu diğer tarihi şahsiyetler için de geçerli kılmak herhalde mümkün değil” yaklaşımı, oy veren millete açık bir ihanettir. Bülent Arınç, altın prangalarıyla hükümetin iktidar değil bir emir eri olduğunu ortaya koymuş, yasa yapıcı meclisin CHP diktatörlüğünün hegemonyası altında görev yaptığını itiraf eden açıklamasıyla bir kez daha istifasını zaruri kılmıştır.
İsrail’in saldırısından çok daha can yakıcı ve vahim bir saldırıyla karşı karşıya olan milletimiz, Arınç’a bağlı RTÜK’e başvurarak, söz konusu haçlı dizisiyle ilgili gerekli önlemlerin alınıp kendi vatanlarında ecdatlarına hakareti sindiremediklerini, şehit ve ecdatlarının onur ve hatıralarına sahip çıkmayan bir devletin kendilerine ait olmadığı, dolayısıyla böyle bir devlet adına can vermenin de intihar olabileceği düşüncesiyle derhal harekete geçilmesi talebinde bulunmuşlar ama masonik baskı, sözde sanatın özgürlüğü ve evrenselliği gerekçesiyle hain dizinin yayınlanması durdurulmamıştır. Kahraman ecdadına küfrettirebilen bir hükümet, o milletin ruhsuz bir bedenden farksız ölü ya da zincirlere vurulmuş bir tutsak olduğunu belgelemektedir.
Hak ve adaletin egemenliği adına barbarlara karşı savaşarak, hükmettiği topraklarda din ve ırk farklılıkları gözetmeksizin tüm insanlara özgürlük kapılarını açan atamız Osmanlıyı, “barbar ve seks düşkünü” göstermeye çalışan dizinin amacı; barbar haçlıların taşeronu olarak Müslüman milletimizi elimine etmeye çalışıp, tamamen geçmişimizden koparabilme gayretiyle sözde medeni ırka dönüşmüş imajı verebilmek içindir. İşte bundan dolayı Osmanlı’yı karalayıp Avrupa medeniyetinin yüksek ırkının bir üyesi olduklarını ispatlama arayışındadırlar. Ne de olsa işgal sırasında ya haçlıların fışkırttıkları ya da Batıdan getirtilen damızlıkların dölleridirler. Oysa Osmanlı’ya hakaret, Müslüman milletimize hakarettir.
Evrimci laiklerin yaradılış teorisyeni Charles Darwin, 85 yıllık Türkiye’yi çok önceden görerek; “Düşünün ki, birkaç yüz yıl önce Avrupa Türkler tarafından işgal edildiğinde, Avrupa milletleri ne kadar risk altında kalmıştı ama bugün, Avrupa’nın Türkler tarafından işgali bize ne kadar gülünç geliyor. Avrupa ırkları olarak bilinen medeni ırklar, yaşam mücadelesinde Türk barbarlığına karşı galip gelmişlerdir. Dünyanın çokta uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, bu tür aşağılayıcı ırkların çoğunun medenileşmiş yüksek ırklar tarafından elimine edileceğini görüyorum.”
Mütareke döneminde İngiltere yanlısı tutum izleyen, İngiliz Muharipleri Cemiyeti’nin kuruluşunda aktif rol oynayan, Kürt Teali Cemiyeti’nin üyesi ünlü İslam düşmanı, vatan haini ve mason olan CHP’nin fikir önderlerinden Abdullah Cevdet; Allah’ı ve Hz. Muhammed’i inkâr ederek haklarında hakaret içeren yazılar yazıp, Müslümanları ve Osmanlıyı aşağılamakla kalmayarak, Batı’dan damızlık erkek getirilerek Türk ırkının değiştirilmesi konusunda mücadele vermiş ve CHP’lilerce büyük takdir görmüş bir şeytandı. Müslümanlara ve Osmanlıya saldırılanların ataları, işte Batı’dan damızlık olarak getirtilen haçlıların Türkiye’de bıraktıkları varisleridir.
Ayrıca, Kürt Teali Cemiyetinde omuz omuza Osmanlıya karşı mücadele vermiş Said Nursi’nin Abdullah Cevdet gibi bir zındıkla aynı safta birleşmesini açıklayabilecek bir nurcu var mıdır?
Avrupalı ırklar tarafından yozlaştırılarak elimine edilen Müslüman Türklerin, Darwin’in yaklaşık 250 yıl öncesinde bulunduğu öngörüyü haklı çıkaracak dönüşümü tüyler ürperticidir. Haçlı düşmanlarımızın kin, nefret ve öçleri bir yana, “Muhteşem Yüzyıl” dizisi ve benzer fikir sahibi dahili bedhahların hınçları derinden hançerlemektedir.
Kimi diziye destek veren insanlık ve şereften sıyrılmış Taraf Gazetesi gibi pespayelerin; tepki gösteren halkımızı saçmalıkla itham edip, “diziler tarihi birebir yansıtmayabilir” görüşleri, insan değil hayvandan da daha aşağı sapıklar olduğunu ortaya koymaktadır. Oysa birey ve toplumlumlar, asaletleri ve tarihleriyle itibar ve saygı duyarlar. Siyasi düşünce, davranış ve fikirler eleştirilebilir, fakat milletlerin aynası tarihi kişiliklerin özel hayatları hele de iftiralarla karalanmaya çalışılmalarına asla müsaade edilemez ve hoş karşılanamaz. Atatürk’ün dahi fikirlerinin dışındaki özel yaşamıyla ilgili ifadelere şiddetle karşı koymuş ve yapanları ahlaksızlıkla suçlamışımdır. Bir evladın anası ve babası ne kadar suçlu ve ahlak dışı da olsa, asla aleyhlerindeki bir saldırıya tahammül edemez.
Eski İngiliz başbakanı Gladstone’nun; “Türkler, insanlığın insan olmayan numuneleridir. Medeniyetimizin bekası için onları Asya steplerine geri sürmeli veya Anadolu’da yok etmeliyiz” düşüncesiyle, söz konusu diziyi senaryolaştıran, kurgulayan, yapımını gerçekleştiren, rol alan, yayınlayan Show TV, izin veren RTÜK, hükümet ve destekleyip izleyenlerin ne farkı var? Haksızlığı işleyen ile haksızlığı kayıran ya da susanın bir farkı var mı? “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” Hz. Muhammed (SAV)
Fransız düşünür Auguste Comte, masonluk kanalıyla Osmanlı toplumunu dinden uzaklaştıracak telkinlerde bulunarak, laik reformcuları örgütlemiştir. Comte, Tanzimat Fermanının mimarı mason Mustafa Reşit Paşa’ya yazdığı mektupta, Osmanlı halkının İslâm’ı bırakıp din olarak pozitivizmi benimsemesini tavsiye etmiş, böylece “faydasız olan siyasi birlik fikrinden”, yani Osmanlı’nın ve dünya Müslümanlarının birliği düşüncesi olan hilafetten vazgeçilmesi gerekliliğini vurgulamıştı. Comte, Osmanlı halkına “Allah yerine hümaniteyi” benimsemelerini tavsiye ederek, Atatürk Türkiye’sindeki laik düşünce ve devrimlerin ilk temellerini attırıp, hilafeti kaldırtmış, böylece dünya egemenliği elimizden alınmıştı.
Kendi ırkı ve medeniyetinden utanarak Avrupalıyı üstün bir medeniyet telakki eden CHP, barbar ve haydut Batı’yı örnek alarak, şerefli geçmişine ve medeniyetine düşman kesilip Türkiye’yi bitirmiştir. Unutulmamalıdır ki Kanuni Sultan Süleyman, aslı Osmanlı ama günümüz Kemalistlerin tanrısı Atatürk gibi saltanat sürdüğü Dolmabahçe Sarayında ya da Topkapı Sarayı’nın iddia edilen harem âlemlerinde değil, son nefesinde dahi asla vazgeçmediği barbar Avrupa’ya düzenlediği cihadı seferde ruhunu teslim etmişti.
Ayrıca Atatürk, neden başkent ilan ettiği Ankara-Çankaya’da değil de saltanat gerekçesiyle devirdiği Osmanlı Sarayı ve merkezi İstanbul’da saltanat sürüyordu? Harem hayatları, saltanat ve şatafatla eleştirilen Osmanlı padişahlarının o kadar güç ve ihtişamlarına rağmen Savorana gibi bir yatları asla olmamış, 1903’te II. Abdülhamit için yaptırılan son derece mütevazi ve Savarona’nın yanında balıkçı teknesinden farksız Ertuğrul yatıyla son dönemini noktalamışlardı. Ki, II. Abdülhamit bir kez olsun Ertuğrul’a binip keyif sürmemiş, I.Dünya Savaşında da donanma emrine verilerek, İstanbul’dan Çanakkale’ye cephane taşımıştı. Ne acıdır ki o tarihi geminin hatırasına bakılmaksızın, sırf bacasından çıkan kurumların İngiltere Kralı VII. Edward’ın beyaz elbiselerini kirletti diye Atatürk tarafından cezalandırılıp parçalattırılmıştı.
Muhakeme edebilen yabancılar şapka çıkarıyor ama içimizdekiler küfredebiliyor…
Osmanlı içtimai yapısı üzerine uzman olan Erlanyen Üniversitesi profesörlerinden Hutterrohta’ya; “Osmanlı Devleti, geniş topraklarını ve üzerindeki çeşitli toplulukları, Topkapı Sarayı’ndan mükemmel bir şekilde idare ediyordu. O saray da batıdaki en mütevazı bir derebeyinin sarayı kadar bile büyük değildi. Bu nasıl oluyordu?” diye sorulduğunda, Prof. Hutterrohta: “Sırrını çözebilmiş değilim. 16. asırda Filistin’in sosyal yapısı üzerinde çalışırken öyle kayıtlar gördüm ki hayretler içinde kaldım. Osmanlı, üç yıl sonra bir köyden geçecek askeri birliğin öyle yemeğinden sonra yiyeceği üzümün nereden geleceğini plânlamıştı. Herhalde Osmanlı, devlet olarak insanlığın en muhteşem harikasıdır.”
Hatadan münezzeh, yaratıcı olma sıfatıyla sadece ve sadece Allah’tır. Velev ki Kanuni veya diğer sultanlar içki içmiş ve harem sefaları sürmüş olsun diyelim. Ancak onlar tüm dünyaya hükmederken, sizler Batının artıklarını ve müstemlekeliğini şeref addediyor, ölülerden medet umuyor, kurtarıcı tanrı diye kıyamda bulunup, ahlaksızlığın en derinini çağdaşlık adı altında yaşamıyor musunuz? Önce bir kendinize bakın, sonra bir başkasını eleştirin…
Bir fahişenin hata yaptı diye iffetli birini eleştirme hakkı yoktur. Eleştirebilmesi için önce tövbe edip fahişeliğine son vermesi gerekir.
İşte belden aşağı iftiralar düzerek Osmanlı’yı yaralayabileceklerini sanan ucube sapıklar, aslında Osmanlı üzerinden İslam’a, Müslüman Türklere ve medeniyetimize saldırmaktadırlar. Oysa üstün bir medeniyet olarak göstermeye çalıştıkları Batı, gayrimeşru sapık ilişkilerinden dolayı cinsel hastalıklarla kırılırlarken, Osmanlı topraklarında tek bir cinsel hastalık vakıası dahi görülmemişti. Çünkü iddia edilen ne gayrimeşru bir harem hayatı ne de kadınların satıldığı köle pazarları, fuhuş ve zina vardı. Geçmişle günümüzü kıyasladığımızda; çocuk pornosu gibi bir sapıklıkta Türkiye’nin dünyadaki birinciliği, nereden nereye geldiğimizi de ortaya çıkarmaktadır.
Batı medeniyetine karşı Osmanlı İslam medeniyetini yermek maksadıyla ahlaksız bir millet olarak gösterilmeye çalışılan Türkler, hala bu dizinin yayınına izin verebiliyorlarsa, sapıklıktaki dünya birinciliğimizi de ikrar ediyorlar demektir.
Diziye özgürlük ve yasak karşıtı düşüncesiyle destek veren başta Kemal Kılıçdaroğlu ve Ertuğrul Günay gibiler; acaba 1921-1923 arası Sağlık Bakanlığı yapmış ve Atatürk’ün yakın arkadaşı Dr. Rıza Nur’un “Hayat ve hatıralarım” adlı kitaplarında Atatürk ile ilgili dile getirdiği fevkalade vahim ve çarpık ilişkilerinin dizi yapılmasına razı olabilir, aynı şekilde “tarihi de kendi zamanı ve gerçekliği içerisinde değerlendirmeye çalışalım, yasakçı anlayışla yola çıkmak doğru değildir’’ savunmasında bulunabilirler mi?
Eğer Dr.Rıza Nur’un hatıraları iftira ise; Batılıların savaş meydanlarında yenemedikleri Osmanlıyı ahlaken çökertip toplumsal güç ve birlikteliğini kırabilmek için tamamen haremle ilgili cinsel hayalleri belge alınarak Kanuni’yi şehvet düşkünü göstermek asla hoşgörüyle karşılanamaz. Üst düzey devlet adamlarının dahi giremediği padişah evi yani haremine Batılılar, özelikle raporlar düzenleyen korsan Venedik elçileri nasıl girebilmiş?
Geçmişine ve ecdadına hassas sandığım Başbakan Erdoğan’ın duyarsızlığı, Batı zehrinin bir etkisi olsa gerek. Halkının içi kan ağlar ve berzahtaki ruhlar intikam adına öfkelenirken; şahsına ve partisine yapılan hakaretlere aslan kesilebilen Başbakan Erdoğan, Kanuni gibi bir ecdadına yapılan hakareti sindirerek göstermelik bir tepkiye bile cesaret edememesinin ardında AB hedefine ulaşamama kaygısı yatmaktadır. Sonuçta Batı’yı memnun eden bir diziye yasak getirebilmesi mümkün müdür? Öyle ki, gururla takdim ettiği kadim dostu Yunan Başbakanı Papandreu’yu yalnız bırakmamak için Cuma namazına dahi gitmemekte bir sakınca görmeyen Başbakan Erdoğan, yine de övdüğü dostundan büyük bir darbe yiyerek, işgalcilikle aşağılanabilmiştir. Böylesi bir sonuç; Allah yerine Papandreu’yu tercih edip Cuma namazına gitmemesinin bir tokadı mı, yoksa Kanuni Sultan Süleyman’ın bir laneti mi, bilemiyorum. “Altın prangalar demir olanlardan çok daha kötüdür.” M.Gandhi
“Müslüman Türkler, kuzey ve güneydeki göçebeler, zenciler ve bizim coğrafyamızda yaşayıp da onlara benzeyenler, tabiatı çok daha düşük sesli bazı hayvanların tabiatına benzer, bunlar insan seviyesinde değildirler. Seviyeleri bir insan ile bir maymunun seviyeleri arasında bir yerdedir. Çünkü görünüşleri maymundan daha çok insana benzemektedir. Osmanlı İmparatorluğu içindeki Müslümanlar ve Hıristiyanlar, başka ilâhlara tapınan putperestlerdir ve dolayısıyla dolaylı yoldan öldürülmeleri doğrudur.” Haham Sofer
Sözde halkın düşünce, duygu ve iradesini temsil ettiği sanılan bir hükümet, milli ve manevi değerleri olduğu sanılan bir millet, hala böylesi alçaltıcı bir dizinin yayınına izin verebiliyorlarsa; bundan böyle dizi yayından kalkana kadar yazı yazmayacağım.
“Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.” Furkan. 44
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder