Namussuzluğun, despotluğun, dinsizliğin ve sömürünün demokrasi, aydınlık ve ahlak olarak tanımlandığı bir düzende insan kalabilmek öyle imkânsızlaşmış ki, artık insan aklı ve vicdanından söz edilemez bir yapının sürekli felaket üretmesinden dünya bir tehdit altındadır. Ahlakın temelde bir krizle karşı karşıya olması umursanmadığından insani vasıf kaybedilmiştir.
İnsanoğlunun hakikatten iyice uzaklaşarak özünü ve ilişkilerini tanzim eden dini ve ayrıcalığını ortaya koyan namusuna hasım kesilmesi pespaye yaratıklara dönüşmesine sebep olmuş, insani değerleri biçen insafsız çıkar arzuları gelecek nesilleri de etkileyerek daha da kötü bir dünyaya doğru hız kazandırmıştır.
Muktedir olabilme uğruna yalan, fitne, hile, kumpas, komplo, zorbalık ve fırsatçılığı meşru sayan zihniyet; maddi menfaatler adına erdemliği yok etmiş, yaşadıkları dünya için benliklerini hapsederek barış, hak ve adaleti tesis edecek yanlışlardan sıyrılacaklarına büründükleri maskelerle iyice şeytanlaşmışlardır.
Havada uçuşan vaatler ve tanrısallaştırılan insanlara ve iktidarlara umut bağlayanların müstahak oldukları sıkıntılar kendi dilekleriyle çağrıştırdıkları musibetler olup, gerçekleri muhakeme edemeyen ya da ısrarla reddedenlerin daha beterine layık oldukları tartışılmaz hal almıştır.
Dünyada abd Türkiye’de chp diktatörlüklerinin nasıl korkunç felaket olduklarını kabul etmek istemeyen ve çeşitli mazeretlerle insanlık adına duruş sergilemeyenlerin gerek içerde gerekse dışarıdaki kaos ve haksızlıkların sorumluları olmaktan kaçamayacakları, insanlığın yok edilme sürecinde işbirlikçi olarak yaftalandıkları malumdur.
Sürekli çıkar hesabı gütmelerinden ortada yaşanılabilir bir dünya bırakmayacak olan materyalist çokbilmişler; hayatı yeme, giyme, zenginlik, şehvet ve sifondan ibaret sanmalarından hakkı, adaleti, dini ve namusu dolayısıyla ahlakı dışlayabilmişlerdir.
Toplumlar içlerindeki köksel yanlışları değil de dıştakilere odaklanmalarından yozlaşma zehri yayılıp salgınlaşarak tüm evreni kuşatmıştır. Bu sebeple gerek biz gerekse diğer toplumlar kendilerine öncelik vererek erdemliği ayakta tutabilseler, sapan kimselerin kendilerine ve dünyaya zarar verebilmeleri mümkün olmaz.
Dünyadaki fiziki iblis abd’nin emperyalist çıkarlarına hizmet eden ve kendilerinden başka herkesi tehlikeli düşman bellemiş politikalarını yürüten diplomatlarının istikbalde aleyhlerine tehdit mimledikleri lider ve hükümet üyeleri hakkındaki yazışmaları, Wikileaks namlı uluslararası bir organizasyon aracılığıyla kamuoyuna duyurup töhmet altında bırakarak iktidardan uzaklaştırma amaçları deşifre olmuştur. Zaten beyaz saray’ın diplomatlara sahip çıkarak belgelerin arkasında durması, başka bir kanıta ihtiyaç bırakmamaktadır.
‘Abd ve İsrail diktatörlüğü ne ise chp’de odur hatta daha da totaliterdir’ açıklamalarım her ne kadar abartı bulunmuş ise de, Atatürk’ün son meclis konuşmasındaki; ”Bizim devlet idaresindeki ana programımız CHP programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz” ifadesi, devlette iktidar ama halkta muhalefet olan chp’yi çıldırtmakta, oligarşi kurumlara hükmetmesine rağmen hükümet olamaması halka karşı kin ve nefret hissetmesine neden olup, Türkiye’de meydana gelen tüm kargaşanın, ayaklanmanın, çatışmanın, isyanın, suçların, ahlaki çöküntünün, provokasyonların hatta son öğrenci olaylarının bile azmettiricisi olduğu açıktır.
Emri altındaki Genelkurmay ve yargı gücünün millet iradesine geçmesi ve derebeycilerin yargılanmasıyla büsbütün paniğe kapılan chp, kendine bakmaksızın ahlak sömürüsüyle güven teklin edip hükümet olabileceğini düşünmektedir. “Eğer iyi olmayı istiyorsan, önce kötü olduğunu düşün.” Epictetus
Kılıçdaroğlu maskesiyle imaj oluşturmaya çalışan chp’nin özü unutulduğu takdirde Türkiye’nin tamamen dinsiz ve namussuz bir bataklığa saplanacağı aşikâr olup, değiştiği yanılgısı yürekleri hançerleyecektir. Ku’an’ı yani Allah’ın sözü vahyi Hz. Muhammed’in bir zihin ürünü olduğunu iddia eden masonik chp’nin dine ve namusa karşı misyonu asla değişmez ve varolma nedeni hiçbir maskeyle örtbas edilemez. Çünkü kuruluşundaki değişmez ilkesi; “Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için din ve namus telakkisini kaldırmalıyız. Partiyi bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz.”
Müslüman Türk milleti ve diğer toplumlar; chp’nin iktidar olduğu dönemlerde çektiği acı, yokluk, fukaralık, aşağılanma ve barbarlığı hiçbir devirde yaşamamış, en kanlı savaşlarda dahi onur ve yaşama arzularını yitirmemişlerdi. Antik Yunan’ın cesur yazarı Arisyophanes’in ifade ettiği gibi chp’li politikacılar, “popüler bir politikacıdaki tüm karakterlere sahiptirler; berbat bir ses, kötü ahlak ve kaba davranış.”
Ruhu din, bedeni vatan uğruna canlarını vermiş ve vermeye devam eden bu imanlı millet aç ve susuz bir mücadeleyle düşmanlarını püskürtmüş; bazen üzüm hoşafı, bazen yağlı buğday, bazen yarım ekmek yiyip, yırtık çarıklar ve elbiselerle savaşların ağır ve fedakâr yükünü çekmişlerdi. Lakin iktidarı askeri güçle ele geçiren chp, şehit düşün ve gazi kalan mazlum halkını değil sadece kendilerini düşünerek zenginleşmişler ve partilerine dini ve namusu reddedenleri kabul ederek kalkındırmak için dul ve yetim haklarını zimmetlerine geçirmişlerdir.
Ogün olduğu gibi bugünde hükümet olma amaçları halk değil kendilerini zenginleştirmek olup, olası bir seçim zaferlerinde haçlıların yağmalaması gibi tüm Türkiye’yi yağmalayacakları ilkelerinin bir gereğidir. Türkiye İş Bankası’nı nasıl kendilerine peşkeş çekmişler ise, diğer bankaları ve halkın varını yoğunu ele geçirme heyecanları özlerindeki kordur.
Bütün hata ve yanlışlarına rağmen Başbakan Erdoğan’ın Wikileaks belgelerinde bahsi geçen İsviçre bankalarında hesabı olduğu iddiası; yolsuzluklara, rüşvete ve mafyaya göz açtırmama duruşundan apaçık bir iftira olup, bu gerçeği gayet iyi bilen chp, ahlaki bir kaygı taşımadığından fırsata dönüştürebilme düzenciliğiyle oy avı sürdürmektedir. Çünkü halkı ikna edebilecek somut projeleri olmadığından ellerinde çamur ve magazinden başka hiçbir çareleri bulunmamaktadır.
Oysa kalplerinde inanç ve iman olmadıklarından vicdan gibi yüce bir duygu taşımamakta, yolsuzluğun, sömürünün, yoksulluğun, rüşvetin ve ahlaki çöküntünün merkezi oldukları tarihsel deliller ve ilkeleriyle ortadadır. Ahlakın toplumu çöküntüden kurtaran ve toplumun muhafazasını sağlayan bir araç olduğu hayati ehemmiyetini idrak edemeyen chp’nin millete yararlı olabileceğini düşünenlerin geçmişi sorgulamamaları ve amacını okuyamamaları fevkalade vahimdir. “Devletler kanunla değil, ahlakla daha iyi yönetilir.” Sokrates
Sözde dürüst liderleri Bülent Ecevit’in 1977’de hükümet kurabilmek için AP’den bakan karşılığı rüşvetle milletvekili transfer ederek, tarihin en ürkütücü kaçakçılığı, yolsuzluğu, rüşveti ve sömürüsünü gerçekleştirdikleri unutulmamıştır. Bu kadar kötü bir referansa sahip chp’nin asparagas iddialarla Başbakan Erdoğan’dan hesap sorabilmesini hangi akıl ve vicdan uygunluk verir? Chp’nin hükümet olduğu bir dönem var mı ki halk huzur, güven, refah ve adil bir hayat sürmüş olsun? Savaştan çıkmış yoksul milletin hakkıyla T.İş Bankası’na ortak olan chp, haramla inşa ettiği yapısını halka iade ederek af dileyip tövbe etmeden doğruluktan, dürüstlükten, haktan ve adaletten bahsedebilir, bir başkasını eleştirebilir mi?
Başbakan Erdoğan ya da diğerlerinin chp’yi muhatap alarak yanıt vermeleri, iddialarını ciddiye almaktır. Uluyanların ulumalarına kulaklarını tıkamayanların ilerlemeleri güçleşir. Kılıçdaroğlu’nun “CHP’nin kirli, haram paraya ihtiyacı yoktur” açıklaması, varlığı haram ve stratejisi diktatörlük olan bir yapının apaçık ahlak istismarıdır.
Dünün dinsizlik ve namussuzluğunu savunanların bugün dine ve namusa sarılmaları; hatalarından döndüklerine işaret bir tövbe mi, yoksa dereyi geçene kadar ayıya dayı demek misali bir manipülasyon mu olduğu dikkatle irdelenmelidir.
Aslında satır aralarında dahi kalplerindekini saklayamayan oportünist jakobenler, milletimizin Müslüman olduğunu dahi sindirememektedirler. Örneğin Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan’a atfen; “Gece mezarlıktan geçerken birileri türkü söyler ya, bu ona benzer” yakıştırması, yönetmeye aday milletini tanımadığını kanıtlamaktadır. Oysa mezarlıktan geçilirken herkes dua eder, aracında müzik dinleyenler dahi mezarlık önünden geçerken radyolarını kapatırlar. Ama sarhoşlar istisnadır. Ramazan Ayı’nda verdikleri iftar yemeklerinde bile rakı içebilen bir chp’den başka nasıl bir tespit beklenir?
Mali, ahlaki ve siyasi sicilleri zifiri bir katran olan chp, milletimiz lehine en korkunç bir tehdit olup, uluslar arası caydırıcılığımıza, gücümüze ve itibarımıza da bir engeldir. Sırf muhalefet olsun düşüncesiyle bindiği dalı dahi kesebilecek kadar gözü dönmüş chp; fitne, provokasyon ve iftiralarıyla milletimizi kamplara ayırarak birbirine düşman kılmış, yaşanan her türlü gerginliğin ve terörist faaliyetlerin dolaylı da olsa arkasında olduğunu belgelenmiştir. Chp bir diktatörlüktür, hükümet olabilme çabaları halk için değil fırsatçı çıkarları ve seküler ideolojileri içindir. Müslüman Türkiye’nin chp’ye geçit verebilmesi lanetin ta kendisidir…
“İnsanları yasa ve ceza ile yönetirseniz, onlar bir daha yanlış yapmayacaklar, ancak şeref ve utanma duygularına da sahip olmayacaklardır. İnsanları erdemle ve ahlak kuralları ile yönetirseniz, o zaman onlar hem utanma duygusuna sahip olacaklar, hem de doğruyu yapmaya çalışacaklardır.” Konfüçyüs
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder