9 Mart 2010 Salı

“Hepimiz Ermeniyiz” dönüşümü, onca özürler ve protokoller dahi kâfi gelmedi…

Aslında tabela devletimizin nasıl bir lanet içinde olduğuna hiçbir şüphe kalmamıştır. Kin, nefret ve intikamla yanan bir avuç Ermeni’nin ihanet ettiği milletimizle çelik-çomak misali diledikleri gibi oynamaları ve neredeyse tüm batı ülkelerinde lehlerine karar çıkarabilmeleri, “biz kimiz” sorgusunu hala zaruri kılmıyorsa; Ermeni taleplerine karşı direnmenin ne anlamı var? Zaten sonunda; özürler dileyerek ikrar ettikleri soykırımı resmileştirecekleri muhakkaktır. "Bir insan hangi limana ulaşmak istediğini biliyorsa, onun için her rüzgâr uygundur." Seneca

Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan ve millet olma gibi ayrıcalıklı haklarıyla özerklikleri elde etmiş Ermeniler, I.Dünya Savaşında ülkemizi işgal eden azılı düşmanımız Ruslarla işbirliği yaparak ihanet etmişlerdi. Fıtratsal canavarlıkları öyle gaddardı ki kuşandıkları Rus askeri üniformalarıyla Müslümanları ve Kürtleri amansızca doğruyor, sırf Müslüman oldukları için kadınlara tecavüz edip, ahırlara doldurup yakıyorlardı. Asla Yezidi ve Hıristiyan olanlara dokunmuyor, ellerine geçirdikleri Müslüman Türk ve Kürtleri, bebek, çocuk, hamile, yaşlı ve hasta ayırımı yapmaksızın işkence yapıyor, katlediyorlardı.

Ancak bu kadar tarihsel gerçekler karşısında Müslüman Türkleri arzuladıkları gibi topyekûn elimine edememenin hıncını taşıyan Batı Dünyası, Vatikan’ın da fetvasıyla milletimizi kötülüklerin anası ve doğrudan şeytanla özdeşleştirerek, soykırım bayraktarı yapmışlardı. Hatırlanacağı üzere zamanında Papa 2. Jean Paul, Vatikan'ı ziyaret eden Ermenistan Katoliklerinin lideri 2. Karekin'le yayınladığı ortak açıklamada "Ermeni soykırımını” tanıdığını ilân ederek, 1915 olaylarının "20. yüzyıldaki sayısız kötülüğün başlangıcı" olduğunu ileri sürmüştü.

Osmanlı Devletine isyan eden Ermeniler, yarım milyondan fazla insanımızı hunharca katletmelerine rağmen; Türklerin Ermenilere soykırım yaptığı iftirası, tamamen dini bir fetvanın illegal meşruiyetine dayanmakta, dolayısıyla tüm Hıristiyan Dünyası bu fetvayı referans alarak, Ermeniler lehine kararlar vermektedir. Ne var ki Batı’nın dümen suyunda olan devletimiz, tartışmasız haklı olduğumuz milletimizin hukukunu ve onurunu dahi savunamamakta, sahiplenmemekte, el açıp dilenircesine aleyhte karar alınmamasını başarı sayabilmektedir.

Oysa bağımsız, güçlü ve caydırıcı bir devlet’e karşı aleyhte karar alabilecek hiçbir devlet olamaz. Ne gidip yalvarır ne de alınan kararları önemseyerek paniğe kapılır. Önce haklılığına kendin inanacaksın ki başkalarının inanmasında etkili olabilesin…

Ne var ki Ermenilerin tecavüzleriyle hamile kalan kadınlarımızdan olma aydın ucubeleri, barbar Ermeni babalarına destek çıkabilmek amacıyla bir araya gelerek; “1915'te Osmanlı Ermenileri'nin maruz kaldığı Büyük Felâket'e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.” hainliğini sürdürebiliyorlarsa, ABD’ye veya diğer ülkelere tepki gösterme hakkı olabilir mi?

Bu arada bir itirafta bulunmayı kaçınılmaz görüp; Ermeni Soykırımını tanımak gibi affedilmez bir ihanetin ta merkezinde olduğunu öğrendiğim Taraf Gazetesi yönetici ve yazarlarını lanetliyor, duyarlı okuyucularımın Taraf Gazetesine verdiğim ilandan dolayı adımın kirleneceği endişelerinden şahsımı eleştirmelerinin haklılığını tartışmasız kabul ediyorum.

ABD’deki temsilciler meclisindeki oylama öncesi TBMM’nin ve Dışişlerinin dilenci korosunun ikna çalışmaları yeterli olmamıştı. Oysa İstanbul’da olduğu gibi Ermeni yandaşı yığınlar, Washington’a bir çıkartma yapıp “Hepimiz Ermeniyiz” pankartları, cadde ve göğü kaplayacak bir Ermeni bayrağıyla Temsilciler Meclisinin önünde yürüseler ve soykırımı kabul edip özür dileyen o aydın müsveddeleri de ayaklara kapansaydılar, lehte bir karar çıkabilir miydi?

Demokrasi maskesiyle milletimizin onur ve tarihini biçen, müstemlekeye dönüştürerek bir avuç barbar Ermeni diasporasına peşkeş çeken dâhili hainlerin ahkâm kesebildikleri bir ülkede, yabancıyı bir tehdit ve düşman bellemek, biliniz ki onları gizlemek ve çok daha beter tahribat yapmalarına fırsat tanımaktır.

Her ne kadar babaları Ermeni eşkıyaları da olsa, tecavüze uğrayan analarının bu kahraman milletin çilekeşleri olduğu gerçeğini kendilerine hatırlatmak isterim.

Aşağılık sömürgeliklerinden değil de Osmanlı gibi bir şereften utanarak red-i mirasta bulunan damızlık fışkırtması ürünler için aslında tek kurtuluş; eğer amaçları ülkeyi laikleştirdikleri gibi Ermenileştirmek değilse, Müslüman Türk değil de putperest Atatürkçü olduklarını deklare etmeli, devletin resmi adı olan Türkiye Cumhuriyetini zihin ve kalplerinde taşıdıkları Atatürk Cumhuriyeti olarak değiştirerek, atalarıyla olan bağlılıklarını tamamen inkâr etmeleri, sanırım hedef ve muhatap olmaktan kurtulmalarına tek çaredir. Düşünmüyorlar da değillerdir…

Bu nasıl bir vicdan, muhakeme ve yargıdır ki, yiğit atalarımız vatanlarını Rus mezaliminden kurtarabilmek adına biz hain nesillerin geleceği için cephede savaşırlarken; şehirleri ve köyleri basan Ermeni çeteleri, yalnız kalan anaları, çocukları ve yaşlıları ahırlara doldurup yakarken; ırzlarına geçerken ve cesetlerin kokularından yanlarına yaklaşılmazken; nasıl oluyor da Ermenilerden özür dilenebiliyor ve asla önemsenmeyecek bir soykırım safsatası için kapılarda yalvarabiliyoruz? Ermeni eşkıyaların acılarını ve duygularını paylaşabiliyorlar da, neden 500.000’den fazla katledilen Müslüman Türk ve Kürt vatandaşlarından elem duymuyorlar?

İşte atalarımızın ve masum analarımızın laneti Türkiye’yi öyle kuşatmış ki, her platformda rezil ve rüsva olmaktan sakınamıyor ve birbirimizi tahammül edemeyerek haçlılara iş bırakmıyoruz.

Önünde saygıyla eğilinen, fikirleri ve varlıkları bir övünç kaynağı olan aydın karaların haçlılarca itibar görmeleri ve ödüllerle kuşatılmalarının arkasında Müslüman milletimize saldırıları, bölücülükleri ve ihanetleri referans alınmaktadır. Ancak tüm bu hain ve alçakların sakızı olan demokrasi, maalesef gerçek amaçların saklamasına yeterli olmaktadır. Nasıl olsa aydın kartviziti, kompleksli yığınların kulluksal etkilenmelerine kâfi gelmektedir. Yoksa Yaratıcıdan dahi üstün tutulabilmelerini başka nasıl izah edilebiliriz?

Öyle bir şamar oğlanına döndürüldük ki Temsilciler Meclisindeki oylama bile Türkiye Cumhuriyet Devletinin sanki bir kabile derebeyliğiymiş gibi hiç ciddiye alınmadığını kanıtlamıştır. Aşağılayıcı bir lakaytlıkta yapılan oylamanın önceden karar verilmiş sonucunu temin edebilmek maksadıyla parlamenterlerin bir kısmı özellikle geciktirilmiş ve planlanan sonucu tutturabilmek için saatlerce beklenerek, bir tane parlamentere oy dahi kullandırılmayarak geri çevrilmesi sağlanmıştı. Katlanamadığımdan daha fazla detaya girmek istemiyor, sanırım sizlerde aynı duyguyu paylaştığınızdan dayanamıyorsunuzdur.

Her yıl kaynatılarak önümüze konulan soykırım yalanı tamamen şantaj amaçlı bir gözdağı olup; hükümetin direncini kırabilmek gayesiyle İslam karşıtı emperyalist taleplerinin kabule zorlanması içindir. Acaba Başbakan Erdoğan, Irak İşgalindeki gibi boyun mu eğecek, yoksa “one minute” diyerek karşı mı koyacak çok merak ediyorum. Çünkü zafer, ancak fedakârlıkla gelir…

Barack Obama’nın seçilmesiyle umuda kapılan ahmaklara, 06.Kasım 2008 tarihinde “Değişim umudu taşımayın” başlığıyla çağrı yaparak, “Barack Obama’nın ABD başkanı seçilmesiyle gerek ABD’de, gerek İslam Ülkelerinde ve gerekse dünyada yeşeren değişim umudu; ne yazıktır ki kapitalist, emperyalist ve faşist bir sistemle yönetilen ABD’de ki egemen güçlerin ve barbar rejimin analiz edilememesindendir. Devletlerin tamamı totalitarizm temelinde inşa edilmiş olup, statükodan taviz vermez yönetim biçimleriyle idarelerini sürdürmektedirler” bazında bir yazı yazmış, devletlere kişilerin değil rejimlerin hükmettiği uyarısında bulunmuş, dolayısıyla Obama’nın da Bush’tan hiçbir farkı olmadığı kısa zamanda anlaşılmıştı.

Yine Obama’nın İslam Topluluklarını etkileyebilmek ve haçlı ABD düşmanlığını kırabilmek maksadıyla Türkiye’ye yaptığı ziyareti, 08.Mayıs.2009 tarihli “Sempatik şeytan” başlıklı yazımla; “Gıdası kan olan ABD’nin Müslüman ve sivil vahşeti devam etmekte; asla vazgeçmeyeceği kıyımlarla İslam ülkelerinde, özellikle Afganistan’da çok sayıda çocuk-kadın-yaşlı demeden önüne geleni yok etmesi, ne lanettir ki iktidarlarca hukukî sayılabilmektedir. ABD gibi barbar bir devletin başına geçen Obama, estirdiği barış, dostluk, adalet ve hümaniste rüzgârının şeytani bir aldatmaca olduğu iktidarlarca bilinse de, parçalanmış masum cesetlerden kalkınacağını zanneden fırsatçı ve çıkarcı yandaşlarınca cezp edici bir ambalajla “umut kapısı” olarak ezilen toplumlara sunulabilmektedir” dikkatini çekmiş ve tartışılmaz gerçeklerin üzerinde durmuştum.

Öncelikle ABD’nin odalığı ve sömürgesi olduğumuzu itiraf edelim ki, tüm iç hesaplaşmaları ve bölücü iktidar çıkarlarını terk edip, yekvücut seferberlik başlatarak İstiklale kavuşalım. Ondan sonra birbirimizle dalaşmaya, hırlamaya ve çatışmaya devam edelim. Ama maalesef toplumuzu yönlendiren o kadar aydın bozuntusu hain ve politikacıyla bu hayati duruşu nasıl göstereceğiz bilemiyorum…

Böyle bir devletin vatandaşı olmak bir utanç mı, yoksa onur mu sorusuna öyle yoğunlaşmalıyız ki; belki atalarımızın ve o mübarek analarımızın savaş, korku, sefalet ve acı içinde neler çektiklerini hisseder, hainsi varlığımıza kahrederek, gerçekte kim olduğumuzu hatırlamanın patlamasıyla “durun” diyebiliriz.

Binlerce insanımızı katledip diri diri yakan Ermenileri devletimiz tecrit edip sürmeyecekti de onların yaptığı gibi tecavüz edip topyekûn kılıçtan mı geçirecekti? Ya da katliamlarına direnmeyerek seyirci mi kalmalıydılar? Merhametli ve adaletli Müslüman Türk tarihinde hiçbir barbarlığa ve kıyıcı bir işgale şahit olunmamıştır. Unutulmamalıdır ki Ermeni kadın ve çocuklar askerlerimiz tarafından korunmaya çalışırlarken, Ermeni milisler de kahraman askerlerimize ve analarımıza saldırıyorlardı. Hiçbir çıkar, fırsatçı işbirliği ve anlayış; dine ve atalara ihaneti haklı çıkaramaz.

İlahi adalet, ilahi ceza! Ermeni mezalimine destek verip geçmişine ve milletine kalleşlik yapan ucubeler, o günleri tekrar geri getirterek Ermenileri üzerimize saldırtmakta ve ‘ermeni soykırımı’ iftirasını haklı çıkaracak her türlü tertibin taşeronluğunu demokrasi adına yapabilmektedirler.

Dâhili hainler layık oldukları çöplüğe gömülmeden, kurtuluşun mevzubahis olabilmesi mümkün değildir.

Atalarımızı, analarımızı ve kardeşlerimizi acımasızca katlederek devletimize ihanet edip Rusların yanında saf tutan barbar Ermenilerden özür dileyebilecek kadar alçalan gizli mason ve Gül-Haç üyesi Türk, Kürt, demokrat, sosyalist ve ataist kimlikli devşirme hainlerin listesi:

www.ozurdiliyoruz.com

Hiç yorum yok: