Nefsi,
öyle bir özgürlüğe koşturuyor ki, başına gelen belaları dahi muhakeme ettirmeyip
pozitivistsi gerekçeleri mazeret kılarak ders çıkarmasını engellese de ancak ölümle
durulabilmeleri, savunulan seküler temelli düşüncelerin yalanını ortaya
çıkarıyor.
Neredeyse herkesin irili ufaklı tanrılığı
oynadığı yaşam sürecinde tanrının yalnızca Allah ve kader çizen tek kudret
olduğu aşikârken yine de inat ve ısrarda bulunabilmeleri ne akıllarının ne de
iradelerinin hür olmadığına apaçık bir kanıttır.
Aslında bizzat edinilen tecrübe,
düşünebilenler için sarih bir ayna olmasına rağmen nefisleri o gerçeği
kavramalarına izin vermemektedir. Dolayısıyla ya kendilerini ya da kuvvet
sahibi sandıkları beşeri Allah’tan daha çok anarak ve yaptırım güçleri
olduklarına güvenerek iplerine sarılmaları; nasıl kör, sağır ve idrakten yoksun
olduklarını ortaya koymaktadır.
İnsanı, insanlıktan çıkarıp gerçeği
kavramada düşünce ve duygularına zincir vuran nefis, görünüşte galebe çalsa da
özde bir kuldur ve hakkında yazılmış olanı aşarak dileği doğrultusunda kaderini
yaratabilmesi mümkün değildir.
Hem özgür iradeyi savunup hem
de tanrılığı oynayanlara kulluk eder; hem kaderin iradeleriyle çizildiğini teorileriyle
iddia edip hem de tanrılığı oynayanlara sığınıp ardına takılır; hem aklın
üstünlüğüne inanıp hem de başına gelen musibetleri savamaz; hem başarılarıyla
övünüp hem de zillet içinde yıkılmaktan sakınamaz!
Öyleyse kul değil özgürse, bir
saniye sonra başına ne gelebileceğini biliyor mu? Biliyor ise engelleyebiliyor
ya da tersine çevirebiliyor mu? İddia ettiği gibi bir iradeye sahip ise, neden
dilemediği olumsuzlukları sahipleniyor? Oysa dileği hem mutlu ve güven içinde
olmak, sağlıklı ve varlıklı bir hayat sürmek, her türlü beladan kaçınmak, korku
ve tehlike yaşamamak, acı ve kayba uğramamak değil midir? Öyleyse insan, özgür
bir manyak mıdır?
Dolayısıyla
insan, derinliklere götüren yolların kokusunu alamamalarından, gönül gözünün
işitici ve bilici gücünü çalıştıramamalarından ve zihinlerini yalanla meşgul
edip asıl önemli şeyden uzaklaştıran her şeyi göz ardı edebildiklerinden ne
kadar kanıta şahit de olsalar, yine de
idrak edememeleri ilahsal kaderdendir. Demek ki akıl, teoride öngörüldüğü gibi
muhakeme yetisi de sağlamamakta ve iddia edildiği gibi kader yazılamamaktadır!
Her kim olursa olsun, velev ki peygamberler dahi olsa hiçbir
beşer yüceltilemez; yönetip yönlendiren ve kaderleri yazan yaratıcı Allah’a
ortak koşan bir paye ile onurlandırılamaz.
Unutulmamalıdır
ki hiçbir beşer yoktur ki, kendi iradesiyle yücelip alçalabilsin!
“(Resulüm!) De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü
dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir,
dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her
şeye kadirsin.” Ali İmran 26
Sözde
yaratıcı akla ve iradeye odaklattırılan bilimsel keşiflerin, zaferlerin,
başarıların ve iktidarların ardında yatan öyküler özellikle göz ardı edilir.
Dünyada gelişmelere neden olan buluşların ani beyin fırtınaları sonucu doğduğu ya
da kahramanlıkların cesaret ve bilgelikle edindiği iddia edilir. Hâlbuki her şey,
Mutlak İrade’nin "o
kitap"ta ki düzeneğine göre gerçekleşmekte; üstünken yahut dehayken
hiçliğe, hiçken iktidara dönüşen sürecin altında yatan gerçek
kavranamamaktadır.
Her
insan, kaderini yaşadığından iradesel temelde birbirlerine karşı ne güçlü ne de
zayıftırlar. Sadece Allah tarafından biçilen görevleri yapmakta, kiminin kimine
karşı üstünlüğü akıl ve iradelerinden değil, Allah öyle dilediği içindir. Bu
sebeple insan olmalarından peygamberlerin dahi kendi başlarına yaptırım güçleri
bulunmamaktadır.
“De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım.
Bana ilahınızın bir tek İlah olduğu vahy olunuyor. Artık O'na yönelin, O'ndan
mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline!” Fussilet 6
“De ki:
Doğrusu ben size ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne sahibim. De
ki: Gerçekten Allah’a karşı beni kimse himaye edemez, O'ndan başka sığınacak kimse
de bulamam.”
Cin 21-22
“Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size
verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün
kılan O'dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayan
merhamet edendir.” Enam 165
“Rabbinin rahmetini onlar mı
paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz
paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle
üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.”
Zuhruf 32
Herhangi bir beşerin geçici ve emanetsi gücünden
etkilenerek fayda yahut zarar verebileceğini sanmayın. Böyle yaparsanız
yaratıcı Allah’ınıza ortak koşarsınız! Fayda beklediklerinizin nasıl zarara uğradıklarını
yargılayabildiğinizde yanlışınızda ortaya çıkacaktır.
Karşındaki kim olursa olsun kul olduğunu unutma ki, kulu olmayasın!