9 Nisan 2018 Pazartesi

Nefsi değil ALLAH için sev…

Ya da nefsin için nefret edip düşman olma; ALLAH için nefret edip düşman ol!

Bir gün Allah’ın Resulü topluluk halinde oturan sahabiye; “Allah’ın en çok sevdiği ameller hangileridir, biliyor musun?” sordu.  Bir sahabi, ‘Namaz ve zekâttır’ dedi; diğer bir sahabi ise ‘Cihaddır’ cevabını verdi. Bunun üzerine Allah Resulü şöyle buyurdu: “Allah’ın en çok sevdiği ameller, Allah için sevmek ve Allah için nefret duymaktır.”

Herhangi bir kişiye, topluma, düşünceye veya ırka karşı duyulan sevgi ya da nefret, nefsi bir yargı taşırsa şeytanidir. İnsanı insan yaparak erdemliğe ve halifeliğe ulaşmasını sağlayan nefsi düşünce ve duygulardan uzak olan yargıdır. 

Nefis, nasıl ki şeytanı cennetten kovdurtup ebedi cehenneme mahkûm etmiş ise, herhangi konu ve ilişkide nefsi davranmakta şeytanla özleştir. Dolayısıyla ne sevgi ne nefret ne muhalefet ne de destek nefsi olmamalıdır. Şeytanın insanlar için simge olduğu idrakiyle düşünce ve tavırlara öyle dikkat edilmelidir ki,  akıbetiyle karşı karşı kalınmaktan kaçınılmalıdır. Çünkü Allah için sevmek ve nefret etmek, imanın ta kendisidir!

Nefsi düşünce ve duyguların bertarafı adına benliğin biçimlenip dengelenebilmesi maksadıyla Allah kurallar indirmiş, böylece kötülüğün elçisi şeytandan sakınılabilmesi için nefsi tutku ve arzuların alıkonulması hükme bağlanmıştır.

İnsanın heva ve hevesi, şeytanın kontrolü altındaki nefistir. Ancak nefsin isteklerini değil de Allah’ın hükümleri ilke aldığında nefsi azgınlıklar engellenir. 
      
İnsan, yaratılmış bir kul olduğunu bildiği halde nefsini okşayan veya tatmin eden övgülere karşı pek ilgilidir ve vahye aykırı düşünce ve davranışlarından dolayı yapılan tenkitlere tahammülsüzdür. Özellikle seküler-laik hümanist düşünce düzeyinde dini ve siyasi görüşte bulunanların nefisleri öyle galebe çalar ki, sanki hatadan münezzeh tanrılarmışçasına yanlışlarını kabule yanaşmaz, eleştiride bulunanları ya da daha nazik bir ifadeyle kusurlarını hediye edenleri düşman belleyerek yanından uzaklaşır.

Oysa Allah için yaratılmış bir nefsin haddi aşan talebi olmamalıdır!

Her ne kadar insan ne istediğini bildiğini sansa da, esareti altında olduğu nefsi ancak zararına olan şeyleri arzulatır.

Tartışılmaz ve kaçınılmaz gerçek doğum ve ölümdür. Hayat ise yaşamın mazeretidir. Öyle ki,  kendi iradesiyle doğmayan bir insanın ölmesi de iradesine bağlı değildir. Örneğin intihar, iradeyle alınmış bir karar gibi düşünülse de canına kıymak isteyerek çeşitli yollara başvuran birçok insanın ölmemeleri yaşam gibi ölümün de iradelerinde olmadıklarına delildir. Çünkü yaşatan kim ise, öldürende O’dur! Sebep olan araç, gereç ve çeşitli vesileler yalnızca görsel veya göksel bahanelerdir. Böylece yaşamak veya ölmek, dilemeye veya nefse bağlı gelişmemekte ve sonuçlanmamaktadır.

İnsanların birbirlerine karşı duyduğu aşk ve tazim Allah ile aralarına öyle bir perde gerdirmiştir ki, her şey beşer için yapılır olmakta ve karşılık beşerden beklenilmektedir. Lakin her ne kadar “Allah için” lafzı söylense de mastürbasyondan öteye gitmeyen bir samimiyetsizlik içerdiği, güdülmeye çalışılan nefsi çıkarlarla kanıtlıdır. Dolayısıyla insana paye verilmesinden dolayı nefsin eline terk edilen dünyada ahiret sözde kalmış; böylece ahireti kazanmanın yolu Allah’tan değil hizmet manipülasyonuyla insandan geçirilmektedir. Çünkü doğrudan Allah’ı kabul seküler-laik sisteme aykırıdır!

Allah ile araya perde konmasından beşeri sevgi, Allah sevgisinin önüne geçip görünmez kılınmış; yegâne arkadaş olunması gereken Kur’an itaat edilmez bir duymazlığa ulaştırılmış; nasihat için tek çare ölüm olmasına rağmen yalancı sömürücülere umut bağlanmış; dünya hayatının faniliği, ahiret gibi bir ebediliği yok sayarcasına umursanmamış.

Hak ve adaletten sapmamanın çözümü her şeyi ALLAH için yapmaktır. İnsan mı sevmek istiyorsun, ALLAH için sev; kötüye mi düşmansın, ALLAH için cezalandır; ana, baba, eş, evlat ve kardeşini mi seviyorsun, ALLAH için kucakla; barış mı istiyorsun, ALLAH için savaş; doğru olmak mı istiyorsun, nefsin için değil ALLAH için doğru ol; insanın rızasını değil ALLAH’ın rızasını gözet;’beşer adına ALLAH’a değil, ALLAH için beşere hizmet et; küfür içinde olanı asla dost edinme; sapan kimseyi arkadaş edinerek ALLAH’ı kendine düşman kılma; dünyadaki nefsin için ölüme koşma, ALLAH için şehadete koş; alan insana değil veren ALLAH’a boyun eğ…

İnsanlık ancak ALLAH’a sadakatle orantılıdır!

“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir. Tevbe 23

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” Tevbe 24  

“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Nisa 135


“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir.” Maide 9  

Hiç yorum yok: