14 Ocak 2018 Pazar

İyiliğin ölçüsü…

Kötülüğe karşı yapılan mücadeleyle orantılıdır!

İyilik ve kötülüğü yaratan her kimse; doğru ve yanlışı O bildiğinden kuralları koymada zatına mahsustur.

İyiliğe karşı nefisleri yaratan Allah, iyilik elçileri peygamberlerine indirdiği hükümlerle doğruyu; kötülük elçisi şeytanla da yanlışı nüfuz etmek suretiyle insanlara yol çizmiştir.

Asıl mesele; neye ve kime karşı iyilik veya kötülük ile ilgili prensiplerin benimsenmesi ve ilke edinerek fiiliyata geçirilmesidir.

Esas itibariyle insanlığın var olma amacı kötüye karşı mücadele ve iyiliğin egemen kılınmasıdır. Ancak iyilik ve kötülüğün ya da doğruluk ve yanlışlığın hümanite gerekçesiyle nefsin eline terk edilmesi kötülüğü ve yanlışı daha da derinleştirmiştir. Çünkü her nefsin çıkarı doğrultusundaki kendi doğrusu yahut yanlışı iyiliği bertaraf edip kötülüğü mukim kılmakta; böylece yaratıcı Allah’ın tarafsız ve adil hükümleri nefsi düşüncelere peşkeş çekilmektedir.   

Seküler-laik bir düşünce düzeyinde iyi ile kötü, doğru ile yanlış nefislere bırakılmış ise; o düşüncede hak ve adaletin sağlanabilmesi mümkün olmadığı gibi vicdandan da söz edebilmek imkânsızdır. Unutulmamalıdır ki, vicdan doğrudan imandır!

Nefsin hüküm sürdüğü bir dünyada kendilerini hakka ve adalete adamayarak mücadele etmeyenlere ‘iyi’ diyebilmek söz konusu değildir. Nasıl ki doğru olmayanı yapmak, kötülüklerin en büyüğü ise; Hakk’ı olanı değil nefsi olanı yapmakta kötülüklerin en büyüğüdür.   

Nefsine göre iyi veya kötü ya da doğru veya yanlış yargısında bulunan kimseler öyledirler ki, dilleriyle şeytanın kötü olduğu kabul etseler de kalpleriyle iyi olduğuna inanırlar. Çünkü nefislere galebe çaldırarak yaratıcı Allah’ın hükümlerine karşı azdıran şeytan olmasındandır. Öyleyse o kimseler iyi ve doğru olabilirler mi?

İyilik ve doğruluğun en yaman hasmı hümanizm öyle bir zehirdir ki, şeytanın beslendiği bir gıda ve kötülüğün abidesi yani şeytanlığın ta kendisidir. Zaten en hümanist, nefsi olmasından ötürü şeytandır.   

Hümanizm’in ne olduğu; I. Hümanist Manifesto'nun ilk altı maddesinde açıklanmıştır.

1- Dinsel hümanistler, yani satanistler veya seküler-laik’çiler evrenin kendi başına var olduğunu ve yaratılmadığını kabul ederler.
2- Hümanizm, insanın doğanın bir parçası olduğuna ve sürekli bir işlemin (sürecin) sonucunda oluştuğuna inanır.
3- Hayat hakkında organik görüşü kabul eden hümanistler, zihin ve beden arasındaki geleneksel düalizmi reddederler.
4- Hümanizm, insanın kültür ve medeniyetinin, antropoloji ve tarih tarafından açıkça tanımlandığı gibi, insanın doğal ortamıyla ve sosyal birikimiyle olan ilişkisinden kaynaklanan kademeli bir gelişimin ürünü olduğunu kabul eder. Belirli bir kültür içinde doğan birey, büyük ölçüde o kültür tarafından şekillendirilir.
5- Hümanizm ileri sürer ki, evrenin modern bilim tarafından tanımlanan doğası, insan değerlerine ait herhangi bir doğaüstü ve kozmik garantiyi kabul edilemez hale getirir...
6- Bizim kanaatimiz gelmiştir ki; teizm ve deizm’in zamanı geçmiştir.

Hümanizm, her ne kadar  "insan sevgisi, barış ve kardeşlik" gibi mesajlar çağrıştırsa da, iyilik ve kötülüğü doğru ve yanlışlığın Allah otoritesinde değil insanlarda olduğu kurallarına bağlamış dindışı bir düşünce sistemidir. Bir başka deyişle insanı; Yaratıcıdan, peygamberlerden ve dinden yüz çevirmeye, sadece kendi varlığı ve benliği ile ilgilenmeye çağırarak, insanları yegâne amaç ve odak noktası haline getirmiştir. Hümanizmin İngilizce'deki sözlük anlamı; en iyi değerler, karakterler ve davranışların doğaüstü bir otoritede değil de insanlarda olduğudur. Dolayısıyla hümanizm’in temel görüşü; evrenin ve insanın yaratılmadığı, kendi başına var olduğu, insanın kendisinden başka hiçbir varlığa karşı sorumlu olmadığı, Allah inancının insanları ve toplumları geri götürdüğü gibi bilinen ateist yani şeytansı seküler düşüncelerdir.

Hümanizm bilgi sanılan öyle bir bilgisizliktir ki, her kötülük ondan akar. Ama içlerinde binlerce kötülük olan bunlar, insan sevgisi, ilericilik, barış ve kardeşlik maskesiyle kendilerini iyi zanneden hatta gösteren zayıflardır.   

Öyle ki, Allah’a iman etmiş olanların dünyasını kara görmelerinden her Müslüman’dan nefret eder ve kendileri aleyhine tehdit bularak düşmanlıkta sınır tanımazlar. Tıpkı günümüz dünyasında olduğu gibi!  

Bilinmelidir ki, kötülüğü bilmemek iyi yapmaz; dolayısıyla kötülüğü bilmeyen öyle tuzağına düşer ki, çıkmayı kötülükte bulduğundan kötülüğü iyilik sanır. 

“Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa «Bu Allah'tan» derler; başlarına bir kötülük gelince de «Bu senden» derler. «Hepsi Allah'tandır» de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar! Nisa 78

“Sana gelen iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter. “ Nisa 79 


“Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına, güneşi takip ettiğinde aya, onu açığa çıkarttığında gündüze, onu örttüğünde geceye, gökyüzüne ve onu bina edene, yere ve onu yapıp döşeyene, nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir. Şems 1-10

Hiç yorum yok: