1 Ocak 2018 Pazartesi

İnsan kimdir ki, korkulabilinsin?

Ya da umut bağlanıp aşk ve tazimle sevilebilinsin!

Oysa korkulacak olanın insan değil Allah olduğu öyle aşikârdır ki, Allah’ın ruhsal, insanın bedeni oluşu kalplerdeki şüphe ve tereddüt hastalığını doğurmakta; böylece yanılgı içine düşülmesinden Allah ya yok sayılmakta ya yeryüzünden silinip gökyüzüne yerleştirilerek sınırlandırılmakta yahut ortak koşularak tahtına oturulabilmektedir.

Allah ile insan arasında tumturaklı bir irade seçimi yapılmamasından öyle bir paradoks yaşanmaktadır ki; hak ile batıl; iyi ile kötü; yanlış ile doğru; korku ile güven; düşünce ile eylem; sanal ile gerçek; yaratıcı ile yaratık arasındaki yorumlar nefse göre kılınmaktadır.

Yaratıcı Allah’ın yazdığından bir başkasının herhangi bir insana, cine, hayvana, bitkiye erişebilmesi mümkün değil ise, yaratılmış bir şeyin nefsi doğrultusundaki yaptırımı veya caydırıcılığı imkânsızdır.

Kötülüklerin elçisi şeytan ile iyiliklerin elçisi peygamberlerin dahi iradeleri dahilinde diledikleri bir fayda ya da zarar verme inisiyatif ve yetkileri bulunmamaktadır. Öyleyse geri kalan mahlûklar kimlerdir ki, sahip oldukları emanetsi ve tasmalı güçleriyle ahkâm kesebilmeleri inandırıcı olabiliyor?  

Ağaçtaki bir yaprağın bile yere düşmesi Allah’ın iznine bağlı ise, Allah’ın izni ve dilemesi olmaksızın herhangi bir fayda yahut zararı hiç kimse veremez. Dolayısıyla bizzat tecrübesi yaşanılan fiziki hayatı değil de düşüncedeki sanal kuramları ölçü edinebilen insanı anlayabilmek mümkün değildir. Peki, nedendir diye sorulacak olursa; yaratıcı Allah’ın anlaşılamamasındandır!

Bir şeyi tahmin etmek, o şeyin biliniyor olması demek değildir. İşte asıl yanlış, tahmin ile bilmenin karıştırılıyor olmasıdır. Ki, bilmekte yeterli değildir; bilinenin gereği yapılarak etki altına alınmak suretiyle ya etkisini yok etmek ya da etkilendirebilmektir. Diğer bir ifadeyle olumsuzsa olumlu yani faydalı hale getirebilmek; zararlıyı da külliyen yok edebilmektir.

Zihne yüklenmiş olan bilgiler istence yani iradeye göre mi; yoksa ruhla mı varlık kazanmaktadır?

Diğer taraftan; akılcı kanun prensiplerle güçlendiği iddia edilen irade, bağımsız ve egemen olması gerekirken; neden birçok hata ve yanlış yapabilmekte; istemediği hatta nefret ettiği sayısız musibetleri, hastalıkları, trafik kazalarını, savaşları, depremleri, felaketleri, sıkıntıları ve eceli sahiplenerek acziyet gösterebilmekte ve bilimsel teorilerle saptanan verilerin tam aksi ortaya çıkmaktadır?

Kalplerdeki insan korkusu Allah’tan daha fazla olduğu için kapı gıcırdanmasından hatta gölgenden dahi korkulabilmektedir. Oysa gölge de nesnel bir güç olarak kişiye fazlasıyla kâfi gelmekte; gerektiğinde delirmesine veya ölümüne bile neden olabilmektedir.

Korkulması, hesap verilmesi, utanılması ve sakınılması zaruri olan yaratık insan mı; yoksa yaratıcı Allah mıdır?

İnsanın hayatta kalabilmek için Allah dışında fiziki her şeyden korkuyor ve kaçıyor olması, iddia ettiği gibi o hayatta hiçbir zaman bağımsız veya özgür bulunmadığını kanıtlamaktadır. Dolayısıyla insanın insandan ya da yaratık başka bir kuldan korkabilmesi imansızlığının yani şeytan dostu olduğunun bir kanıtıdır.

Öyle ki, şeytan dilediğini saptıramadığı gibi, peygamberlerde dilediklerini hidayete ulaştıramamaktadırlar. Ya da yaşatamadığı gibi, öldürebilmesi de mümkün değildir. Ancak kaderle örtüşen bazı sonuçlar, sadece imansızları yanılgıya duçar bırakmaktadır.    

Birçok oluşum gibi ecelide önleyemeyen insan öyle zayıf bir kuldur ki, yatakta ölene üzülür; sokakta ya da savaş meydanında öldürülene kahırlar yakar. Oysa ecel gerçekleştikten sonra fark nedir ki, ölümün sebebi gözetilerek ivme kazanılabiliyor? Ancak Allah nezdinde daima diri yani ölümsüz sayılmalarından şehidler istisnadır!

Unutulmasın ki, Allah’tan başka bir varlıktan korkan asla Müslüman olamaz; namuslu olamaz; dürüst olamaz; adil olamaz; cesur olamaz; diri olamaz; kararlı olamaz; suçsuz olamaz; masum olamaz; erdemli olamaz; hür olamaz; bilgili olamaz; mutlu olamaz; güvenli olamaz; tok olamaz; şükredemez; sabredemez; affedilmez; ALLAH’ın yardım ve desteğini asla göremez...

“De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlâmızdır. Onun için müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler. Tevbe 51

"Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa «Bu Allah'tan» derler; başlarına bir kötülük gelince de «Bu senden» derler. «Hepsi Allah'tandır» de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar!" Nisa 78

“De ki: Doğrusu ben size ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne sahibim.” Cin 21
 “İblis: Senin mutlak kudretine andolsun ki, onlardan ihlâsa erdirilmiş kulların bir yana, hepsini mutlaka azdıracağım, dedi.” Sad 82-83

“Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır. En’am 59


“İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun. Al-i İmran 175

Hiç yorum yok: