19 Ocak 2018 Cuma

Haine asla acıma!

En azılı düşmanın hidayete gelebilme ihtimali vardır ama hainin kesinlikle yoktur.

İnsan ile numunesini ayırabilmek ancak vahyi hükümlere bağlılıkla orantılıdır. Lakin gerek vahiy dışı dini; gerekse seküler-laik düşünce düzeyinde iyi ile kötü, doğru ile yanlış nefislere terk edilmiş olduğundan hainlik meşrulaştırılmıştır. Ancak nefsi hainlikler gayrimeşru; yaratıcı Allah’a karşı yapılan ihanetler ise hukukî sayıldığından hainlik veya sadakat nefsi doğrultuda ivme kazanmıştır. 
    
Oysa fıtratı gereği nankör ve hain olan insanı insan yapan sadakatidir. Ancak hainler, meslek edindikleri ihanetleriyle birlikte insanlıktan soyutlanarak şeytan misali lanete çaptırılmış bulunmalarından iflahları mümkün değildir. Bu sebeple insana değil, sadece fıtratlarına inanılıp güvenilmelidir. 

İnsanlar, aile bireyleri başta olmak üzere yakınlarına, sevip itimat ettiği kimselere ve devletlerine güvenerek maddî ve manevî her değerlerini tasarruflarına bırakmak suretiyle yarına emniyetle bakarlar. Her teşebbüsün akılla başarıldığını zannedip, hilkatteki eşlerini koruyucu, kalkındırıcı, muhafaza edici ve fayda sağlayıcı egemen güçler olarak görürler.

Ancak güvenilen kimseler tarafından ihanete uğranarak mahvolmaları akabinde Sezar misali “Sende mi Brütüs” sorusundan bir türlü kurtulamazlar. Mantıken güvenip dayanılması gereken yaratıcı Allah olması lazımken; nankörlük ve hainlikle damgalanmış yaratığa yani kula itimat ederek sığınılması, menfaat gözetilmesi veya zarardan sakınılacağı düşüncesi şirki, diğer bir ifadeyle hainliği doğurmaktadır. Üstelik birçok tecrübe edinilmesine rağmen!

Barış adına düşmanla bir arada yaşanabilir, uzlaşılabilir, arkadaş olunabilir, paylaşılabilir, hak ve adalet gözetilebilir ama hainle yani münafıkla asla! Hainin düşmandan farkı doğruyu eğip bükerek nefsi lehine şeytan kesilmesidir. Merkezi sinir sisteminde herhangi bir hücre tahrip gördüğünde organlar nasıl atıl hale geliyorsa, hainlikte aklı ve kalbi atıl halde getirmektedir.  
Kanalizasyonda temiz bir yer bulanabilmesi nasıl imkânsız ise, fıtratı hain olan bir insanın sadakatli, doğru ve iyi olması da mümkün değildir. Neredeyse herkesin birbirinden beter ve çıkarı için çalıştığı bir âlemde insan kalabilmeyi hainlik öyle engellemektedir ki, görünüşü insan ama ruhu bambaşka mahlûk olan etiketliler insanlığı doğramaktadırlar. 

Cesedi görsellikte ölümsüzleştirebilmek maksadıyla çürümesi engellemeye çalışılsa da, onun bir ölü olduğu gerçeği değiştirilememektedir. Ancak yapılan makyajsı müdahaleler her ne kadar gerçekten uzaklaşma algısı oluştursa da, ruha ilişilemediğinden yanılgıdan kaçınılamamaktadır. 

Mamafih insanın Allah’a ve birbirine karşı işlediği yüzlerce ihanete karşı öne sürdüğü gerekçeler, bahaneler ve mazeretler öyle sığdır ki, sanki hainlikte değil sadakatte bulunmuş gibi değer kazanır. Oysa ihanet ve nankörlükle özleşen insan, salgın hastalıklardan ve afetlerden çok daha büyük tehdittir.

Hiçbir insan yoktur ki, haksız ve adaletsiz olduğu halde hak ve adalet aramasın; hain ve nankör olduğu halde merhamet ve vefa beklemesin; suçlu olduğu halde masum olduğunu söylemesin; fırsat peşinde koştuğu halde erdemlikten bahsetmesin; insafsız olduğu halde hümanist kesilip hesap sormasın. Hâlbuki kötülerin en kötüsüdür ancak imkâna kavuşmasıyla deşifre olur ve güncelleşen yahut ortaya çıkan hainliğiyle aynaya dahi bakamaz hale gelir.

Fıtratı gereği günah veya suç işlemeye meyilli bir insanın masum olabilmesi asla söz konusu değildir. Her neyin içinde yahut her ne ile karşılaşmışsa mutlaka onu dürten bir faktördür ama ak sütten çıkmış kaşık misali kendisini bîgünah sanır. Oysa hayatı ile ilgili bir otokritik yapmış olsa bedbahtın en bedbahtı olduğunu idrak edebilecek ve başına gelen musibetler ile ilgili o an bir suçu olmasa dahi geçmişte işlediğinin bedelini ödediğini anlayabilecektir.

Şüphesiz yaratıcı Allah’a hainliği meslek edinmişlerin hilkatteki eşlerine hainlik etmeyip sadakatte bulunabilmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla sadakat ancak Allah’a imanla orantılıdır.
İnsanlığı, milletleri ve devletleri zaafa uğratıp güçsüzleştirerek esaret altına girmelerine yahut yıkımlarına neden olan ihanetlerdir. Nefsi arzu ve isteklere gem vurulamaması ihanetleri oluşturmakta; böylece dev iken pireye dönüştüren zayıflığı doğurmaktadır. 

Hainlik, her insan, toplum ve ülke için asla bağışlanamaz bir felaket ise de çıkarlar doğrultusunda kabul edilebilir olması hainliği meşrulaştırmıştır.

Makedonya Kralı İskender, muhteşem hazinelere sahip Pers Kralı Darius’u yenilgiye uğratması akabinde kralın savaş meydanından kaçarken kendi askerleri tarafından ihanete uğrayarak öldürülmesi üzerine söylediği son söz; ”Yaşadığım gibi şanıma lâyık bir biçimde ölemediğime ve bir pislikmiş gibi güvendiğim askerlerim tarafından öldürüldüğüme kahrediyorum” olmuştu. İskender, düşmanı kralın kendi askerleri tarafından ihanete uğrayarak öldürülmesine içerlenerek çok öfkelenmiş ve kimin Dairus’u öldürdüğünü sorması üzerine, İskender tarafından mükâfatlandırılacağını düşüncesiyle böbürlenerek ortaya çıkan hain asker, “sizin için ben öldürdüm” itirafı akabinde İskender tarafından hainlikle suçlanıp kafası kesilmişti.

Affı hatta tevbesi dahi kabul olmayan ihanet öyle bir felakettir ki, yaptırımı dünyada ölüm; ahirette ise ebedi bir cehennemdir. Bu sebeple Allah resulü hadisinde “Münafık, kâfirden yetmiş kez daha tehlikelidir” buyurmuştur.  

Düşünün ki, peygamberler dahi kendilerine ihanet eden eşlerine fayda sağlayamamışlardır.  

Eğme haine boyun, ihanetten kurtulamazsın;
Satma sadakati nefsine, şerefsizlikle yaftalanırsın.

Övünme makyajladığın bedenine; ruhunla zillete duçar kalırsın;
Yoktur ölümlü bedene bir çare, ahirette zelil olursun.

Meyletme dünya ahvaline, fiyat etiketiyle dolaşırsın;
İşleme özrü olmayan ihaneti, affedeni bulamazsın.

Yaratıcı ALLAH’tan başka hiç kimseye dayanıp güvenme;
Mutluluktan havaya uçurana güvenirsen, yere çaktırması acı olur.

“Allah, inkâr edenlere, Nuh'un eşini ve Lut'un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikâhları altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah'tan gelen hiçbir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: "Ateşe diğer girenlerle birlikte girin" denildi.” Tahrim 10

Kahrolası insan! Ne nankör (hain) dir!” Abese 17

“Allah, iman edenleri korur. Şu da muhakkak ki Allah, hain ve nankör olan herkesi sevgisinden mahrum eder.” Hac 38
" Nuh: "Rabbim! dedi, yeryüzünde kafirlerden (hainlerden) hiç kimseyi bırakma! Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlaksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)." Nuh 26-27
“Şüphesiz insan, Rabbine karşı pek nankördür.” Adiyat 6

“Allah; O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.” Teğabun 13

Hiç yorum yok: