30 Mayıs 2016 Pazartesi

Kimi bir ağaç; kimi de ağaçtaki bir yaprak…

Lakin kendini kul değil dilediğini yapabilecek bilgi ve iradede gören insan, her fırsatta benliğini öne çıkararak “ben” haykırışını sürdürebilmektedir.
       
Oysa bir tohumken ağaç olabilmesi, ağaçken yaprak açması, yaprağın meyveye dönüşmesi yahut çeşitli istifadelere yol açması akabinde ömrü dolanın çerçöp olması misali kulluğa mahkûm insan, tartışılmaz ve kaçınılmaz gerçeğinin aksi düşünce ve heves içine girerek yaratıcının meziyetlerini sahiplenebilmektedir.

Ağacın; sağlam gövdesi, uzun ömrü, eşsiz çiçekleri, kokusu, ürünleri, fayda yahut zararları nasıl kendi bilgi ve iradesinden değil ise, insanınki nasıl kendinden olabilir?

Dolayısıyla insan, diğer her canlı-cansız varlık misali hiçtir. Onu koruyup gözeten, sıhhat veya hastalık veren, var edip yok eden, rızıklandırıp yokluğa düşüren,  iş ya da makamlarını paylaştıran, güç veya acizlik veren, yetenek yahut becerisizlik kazandıran yaratıcısı Allah olduğuna göre itibarı veya liyakati, üstünlüğü ya da alçaklığı iradesinden değildir.

İnsan, her an yaratıcısı Allah’a muhtaçtır; Allah’tan başka hiçbir varlığa yahut beşere düşkün değildir. Sahip olduğu kuvvet ve kıymetlerin hepsi Allah’ın bir emaneti, lütfü ve ihsanıdır. Bu sebeple insanın tüm dileği ve dualarını sadece Allah karşılılar, peygamberler dahi hiçbir konuda inisiyatif sahibi olmadıkları gibi Allah rıza etmeksizin en yakınlarına bile şefaat edemezler.

Öyleyse Kral kimdir; Cumhurbaşkanı kimdir; Başbakan kimdir; Bakan kimdir; Patronun kimdir; Şeyh kimdir; Âlim kimdir; Hoca kimdir? Hepsi birer hiçtirler!

Arı’yı bilir misiniz? O küçücük böceği bilmiyorsanız kısa da olsa bir araştırın ki, nefesleriniz kesilircesine hatta uğruna canlarınızı verircesine bağlı olduğunu dini ve siyasi liderlerinizin bir arı kadar bile yapmadığına şahit olun! 

Hilkatteki eşlerinden medet umarak yardım dilenenler bilmelidirler ki, konu her ne olursa olsun yaratıcısı Allah’a karşı bağışlanamaz ortaklık içindedirler.

Haddini bil ve saygı göster ama asla eğilme, aşırı ilgi gösterme ve kucaklama! Çünkü ateş çeliği saflaştırdığından Allah yerine beşer konumlandırılmakta; böylece gökyüzünde Allah, yeryüzünde insan tanrılaştırılmaktadır. 

Bağımsız hiçbir gücün, bilginin ve yeteneğin olmadığı aşikâr ama insan kabullenmeye yanaşmamakta; dolayısıyla emanetsi güç ve bilgisine göre etkileşim alanları oluşturarak yığınları güdebilmektedir. Şüphesiz Allah dilemese onu da gerçekleştiremezler! 
  
Küçükten büyüğe dünyada meydana gelen her şey birer mazerettir. Esasın yani özün tüketilip mazeretin yerini almasıyla yorumlar, tartışmalar yahut izahatların sonu gelmemekte,  hakikatten büsbütün soyutlanmış insan mazeret batağında çırpınmaktadır.  Unutulmamalıdır ki mazeret, esası boğar!
Asıl olan Allah’tır gerisi mazerettir; güç Allah’tadır kalanı emanetçidir; ilim Allah’ındır diğeri paylaşılandır; irade Allah’tır küsuratı kuldur!

“Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır. En’am 59

“De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilâhınızın bir tek İlâh olduğu vahy olunuyor. Artık O'na yönelin, O'ndan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline!” Fussilet 6  

“De ki: Doğrusu ben size ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne sahibim. Cin 21

(Resûlüm!) Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.“ Kasas 56 


11 Mayıs 2016 Çarşamba

Kan dökmeden gerçekleştiremezsiniz!

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu başkanlık sistemi ile ilgili; "Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden gerçekleştiremezsiniz" demiş.

Peki, hani demokrasi; hani cumhuriyet; hani sosyal halkçı düzen; hani düşünce ve ifade özgürlüğü; hani egemenlik kayıtsız-şartsız milletindi…

Ancak egemen olan düzen ve düşüncede mevzubahis olan kavramlar, rejim tehlikeye girdiğinde sis gibi yok sayılırlar.

Evet; Kılıçdaoğlu’nun sözleri son derece isabetli olup, bugüne kadar savunduğum tartışılmaz ve kaçınılmaz ilkedir. Ki, Atatürk dahi devrimlerini kanla gerçekleştirirken; “Kanla yapılan devrimler daha muhkem olur” sözleriyle kansız bir devrimin demirsiz bir yapı olacağı düşüncesiyle meşrulaştırmıştır.

Her düşünce kendine rakip gördüğü diğer düşünceyi kötü addettiğinden yok etmekle yükümlüdür; aksi takdirde ayakta kalabilmesi için başka bir çaresi yoktur. Her safın kendini melek karşısındakini şeytan gördüğü âlemde “melek yahut şeytan” kimdir sorusu her ne kadar aşikâr ise de nefis, o soruyu öyle bilinmez bir karanlıkla zorlaştırmaktadır ki, kötü safta olan kimse görünmemektedir. Öyleyse herkes iyi ise, kötü olan kimdir; batıl olan kimdir; sapan kimdir?

Yaratıcı, koyduğu hükümlerde batılla işbirliği yapılmamasını, hakkın üstün gelebilmesi için sürekli mücadele yapılmasını, var oluş amacının Allah’a kulluk olduğunu, dünya için değil ahiret için savaşılmasını, şehadete koşulmasını ve şartlar ne olursa olsun şeytan ve dostlarıyla asla işbirliğine ve ittifaka gidilmemesini emretmiştir. Tağut safındaki batıl düşüncelerde aynı istikamette olup kendilerine belirledikleri “kırmızıçizgi”’nin dışına çıkıldığında savaşın en vahşini işlemeyi hak görürler. Sonuçta egemenlik için savaş insani bir fıtrattır; dışlanabilmesi ya da yok sayılabilmesi mümkün değildir.

Dünyanın birçok yerinde zalimlerin hüküm sürmesi; batıllığın rağbet görmesi; haksızlık ve adaletsizlik karşısında susulması zorbaların güçlerinden değil, kendilerini zayıf sanan sefillerin tepkisizliklerindedir.

Nice olayda olduğu gibi Bangladeş Cemaat-i İslami partisi lideri ve İslam âlimi olan bir zat idam ediliyor; sanki etrafında hiçbir Müslüman yokmuşçasına şehadete koşarcasına kimse direnişte bulunmuyor. Laik devlet görevini yaparken; Müslümanlar ne yapıyorlar ki, suçlu ve zalim sözde Müslümanlar değil de devlet olmuş oluyor!   

 

Dinli ve dinsiz sözde Müslümanların hüküm sürdüğü dünyada hedef, her daim devlette ve sokakta Müslüman olanlardır. Zaten İslam’a karşı çıkanların ekseriyetinin Müslüman oluşları, Müslümanların dirençsizliklerine kanıttır. Böylece gerek İslam gerek Kur’an gerekse ayetler boyunduruk altına alınmış ve dinle ilgili hüküm koyucu seküler-laik güçler olmuştur.


Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘biz bu rejimi kanla getirdik, sizde dilediğiniz rejimi kanla getirmekle zorundasınız’ sözleri hiçte İslam maskeli çevrelerin tepki duyacakları gibi anormal olmayıp gerçeğin ta kendisidir.

Ya öleceksin; ya da dirileceksin!

Her ne kadar Kılıçdaroğlu’nun cesaret ve kararlılığını Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti gösteremeyecek olsa da, Allah’ın yazdığı o gün gelince mutlaka kıyasıya bir iç savaş olacak; kimin kâfir, kimin münafık yahut Müslüman olduğu ortaya çıkacaktır.

Tarih, dayatmayla hiçbir devlet ve milletin ayakta durmasına mecal vermemiştir.

(Resulüm!) Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Allah vadinden asla dönmez. Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. Hac 47