28 Ekim 2015 Çarşamba

Lafa esir insana, söz faydasızdır…

Kula kulluğu özgürlük, yaratıcı Allah’a kulluğu esaret kabul etmiş seküler-laik düşünce düzeyinde rehin altında olan insan, karşılığı olmayan boş lafların içinde esirdir.  

Öyle boş lafların esiridir ki, ancak yaratıcının inisiyatifinde olan işleri, olayları yahut sorunları bile bilgi ve iradesi altında toplum lehine değiştirebileceği vaadinde bulunan yalancılara umut bağlayarak tutsak olabilmektedir.

Her sözün mutlaka bir karşılığı aranır ve vardır da; ama lafın süslü, yaldızlı ve cezbedici etkenliğinden dolayı karşılık gibi bir derdi yoktur. Söz ile laf, tıpkı iman ile inanç ya da politika ile siyaset gibi farklı kuvvetlerdir. Ancak aynı sanılır! Oysa sözün amelde yani uygulamada illa dayandığı kalıcı ve yaptırımsal bir karşılığı vardır fakat laf, suni olmasından parfüm misali etkilese de bir müddet sonra uçar gider. Bu sebeple nefis, söze değil lafa aşırı ilgi duymasından kulaklarını öyle açıp güveni tetikleyerek yerleştirir ki, önce arşa çıkartıp akabinde yere çaktırır.

Söz doğru, laf ise yalandır! Onun için söz sevilmeyip sıkıcı bulunur; laf ise hayran bıraktırıp nefsi dört köşe yaptırır. Dolayısıyla kalpten çıkan söz, kalbi olamayanlara hiçbir etki yapmadığından dilden çıkan laf, kulağı aşıp kalbe inmediğinden kandırmakta ve aldatmaktadır. Çünkü işitilenin söz mü yoksa laf mı olduğu onayını doğrudan kalp teyit eder. 

Neden dini, siyasi, sosyal ilim erbabı çevresine ışık saçamıyor biliyor musunuz; sözleri kalpten değil dilden çıkmalarından kulakları aşıp kalplere inmemesindendir. Çünkü anlattığını nasıl diliyle söylüyor ise, işitende kulağıyla dinlemektedir. Oysa kalbiyle anlatsalardı ışık saçar, böylece mum gibi eriyerek tükenmeleri gerekirdi ama öyle semizlenip ışığı dahi söndüren büyüklükte kabarıp kabartıyorlar ki, yeryüzünü nefsin karanlığına gömerek esarete mahkûm kılıyorlar. 

Mehmet Akif Ersoy’un şu sözünü çok beğenirim. “Budur cihanda benim en beğendim meslek, Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun teknokta

İnsanların akıl ve kalplerini sözler asla karıştıramaz ama laflar öyledir ki, bir toplumu mahvetmenin savaşsız yoludur. 

Allah’a ve dine karşı savaşan lafebelerinin en inandırıcı ve güvendirici temel argümanı nedir bilir misiniz; İnsanların olumlu bilim ve akıl ile aydınlatılmasıyla bir gün dine gerekseme kalmayacaktır" lafları ve üzerine inşa edilen seküler düşünce ve düzenle din sahiplerini dahi etkileyebilmeleridir. Çünkü onlarda kalben değil kulakla inanmış olmalarından batıl düzen içinde yer alabilmek için kendilerini öyle yontmuşlardır ki, ne dinleri ne de ruhları kalmıştır.

Aydınlanmak için “politika, bilim ve akıl” varken; kim din gibi bir karanlığı, geri kalmışlığı ve cehaleti kabul eder değil mi!!! Neden özellikle dinsiz bir siyaset, bilim ve akıl diye şart koşulmasını hiç sorguladınız mı? Çünkü asıl yaratıcı ve hükümranın Allah değil insan olduğu lafını egemen kılabilmek için!

Lafla insan olunabilir mi; lafla insanlar birbirlerine inanıp güvenerek bağlanabilir mi; lafla icraat yapılabilir mi; lafla sorunlar giderilebilir mi?

“İnsan yalnız sözle insandır ve yalnız sözle bağlanırız birbirimizenokta Montaigne

Seçim arifesine girilmiş Türkiye’de, ruhunu kaybetmiş politikacıların vaatleri öyle sınırsız ki, birinin dahi olası olumsuzlukları dile getirmemesi, dillerinden çıkanın söz değil laf olduğunu kanıtlamaktadır.

Sözden dönülmez ama laftan dönülür; bu yüzden laf söyleyene “neden” diye sorulamadığından her türlü yaptırımdan muaf tutulmaktadır.  

Yaklaşık 80 milyonluk bir ülkede hiç mi felaket, vahamet, ziyan, kriz, karışıklık, tahribat, yokluk, fukaralık, salgın, savaş ve binbir türlü musibet baş göstermeyecek olsun! Sıradan bir ailede hatta sokakta yürürken dahi hiç düşünülmeyen olaylarla karşılanılıp perişanlıklar birbirini takip ederek aileler dağılırken; vaatlerde bulunanlarda nasıl mutlak bir güç ve irade var ki, menfi olabilecek kayıplardan söz etmiyorlar? Akşam zengin yatıp sabah bir somun ekmeğe muhtaç kalan ve beğenmeyip daha fazlasına sahip olabilme uğruna ellerindekileri kaybeden milyonların olduğu bir âlemde vaatlerde bulunanlar; yoksa kendilerini Allah mı sanıyorlar ki, olmasını istedikleri şeylere  “ol” demekle olduruvereceklerdir?

“Biz, bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona (söyleyecek) sözümüz sadece "Ol" dememizdir. Hemen oluverir.” Nahl 40

Eğer söyledikleri laf değil söz olsaydı, lafa itibar eden insanlarda kendilerine oy vermeyeceklerdi. Dolayısıyla lafa esir olmuş insanların birde özgürlük taleplerini anlayabilmek her ne kadar imkânsız ise de, özgürlükten maksatlarının söze karşı duruşları olduğu ortaya çıkmaktadır.

“Ruhunu kaybeden dünyayı kazansa ne çıkar.” Victor Hugo

“Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab'ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah'ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz.” Zümer 23

İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır.” Lokman 6


“Her nefis, kazandığına karşılık bir rehindir.” Müddesir 38

Hiç yorum yok: