3 Temmuz 2015 Cuma

Herkesin dini kendine ama…

Yaratıcı ve hüküm koyucu Allah olduğu için her insan, Allah’ın indirdiği buyruklar altındaki rejimle yaşamlarını idame ettirme zorunluluğundadır.

Her düşünce ve düzen bir dindir. İslam, hak din olup; geri kalanı batıl dinler olmasından bireysel inançların dışında devlet düzenleri kayıtsız-şartsız Allah’ın koyduğu esaslar üzerine yapılandırılmalıdır ki, diğer canlılardan ayrıcalıklı ve üstün yaratılan insanoğlu, yaraşık olduğu saygınlığa, hak ve adalete kavuşabilsin!

İslam için egemenlik mücadelesi her ne kadar Allah adına ise de, aslında insanı insan yapan değerlerin hükmetmesi yönünden doğrudan insan menfaatinedir. Yoksa Allah gibi mutlak bir gücün yarattığı kuldan yardım ve destek beklentisi akla ziyandır. Allah, yaratıp halife kıldığı insanın, insani liyakate müstahak olabilmesi için kanun ve nizamını şart koşmakta, dolayısıyla kötülüğe yani batıla karşı iyiliği yani hakkı mecbur tutarak nefsi seçimleri yasaklamaktadır.

Batıllık nedir; doğrudan fitnedir. Fitnenin ortadan kaldırılıp hakkın egemenliği içinde batılla savaş, olmazsa olmaz bir yükümlülüktür. Ki Allah, bu sebeple cihadı yani savaşı imanla özdeşleştirmiş ve fitnenin yayılıp insanlığı zehirlememesi için fitneye, batıla veya kötülüğe karşı muharebeyi emretmiştir.

 “Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.” Bakara 193

“Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! Son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür.” Enfal 39

Yeryüzü ile gökyüzüne hükmeden iktidar sahibinin, yasa yapıcı ve buyruklarının kayıtsız-şartsız sorgulanmaması, tartışılmaması ve itaat edilmesi gerekenin Allah olduğuna inanıp da kendi istek ve arzularına göre iman edip batılı kendilerine yol edinerek İslam kimliği taşıyan öyle münafıklar, hainler vardır ki, fitnenin elebaşlıları olmalarına rağmen İslam’ın fetva verici bayraktarları olarak ortada dolaşırlar. Allah’a ve hükümlerine iman da ne sorgu ne şüphe ve tereddüt ne niçin ne de yorum vardır. Peygamberlere dahi soru sorulması yasaklanarak teslimsi vazife şart koşulmuştur.

“Yoksa siz de (ey müslümanlar), daha önce Musa'ya sorulduğu gibi peygamberinize sorular sormak mı istiyorsunuz? Kim imanı küfre değişirse, şüphesiz dosdoğru yoldan sapmış olur.” Bakara 108

Öyle ki, küfre karşı imanı galebe çalabilmek için cihad eden müminleri katil ve terörist olmakla yaftalayıp kendileri gibi batılla işbirliği içinde bulunmamalarından tekfir etmekle kalmayarak, topyekûn düşman edinen o münafık hainler, dini ve siyasi arenada söz sahibi olmalarından İslam’ın egemen gelmesine bariyer olmakta; böylece içine düştükleri fitnelerle Müslümanlarında zihin ve kalplerini iğfal etmeleri suretiyle kendileri gibi küfür zindanına mahkûm kılmaktadırlar.

“Onlardan öylesi de var ki: "Bana izin ver, beni fitneye düşürme" der. Bilesiniz ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdir. Cehennem, kâfirleri (ve münafıkları) mutlaka kuşatacaktır.” Tevbe 49

Müslümanlık şerefi ancak Allah ve Resulünün hükümlerine uymakla elde edilen bir ayrıcalık, üstünlük ve ebediliktir. Eğer bir kısmına uyar bir kısmına uymamak gibi bir seçim hakkı tanınsaydı; hem Allah ile birlikte insanlarda tanrı olma hakkı kazanır hem de Allah’ın mutlak egemenliği acze uğrardı. Ki, din başka siyaset başka düşüncesiyle hareket ederek Allah’ın hükümlerini siyasetten yani devlet yönetiminden dışlamak, sapıklığın en şedididir.

“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36

Müslüman, yaratıcısı rabbinin indirdiği anayasadan ve düzenden başka hiçbir yasayı ve düşünceyi kabul etmez, O’nun ilkelerinden başka bir ilkeyi de rehber edinemez! Müslüman olmanın asıl amaç ve gayesi, Allah’a ve buyruklarına sorgulamadan boyun eğmek ve dünyanın her bir yerinde hâkim olabilmesi için küfre yani batıla karşı ölene dek cihad etmektir.

Sözde Müslüman ama özde batılla işbirliği içinde olanlar Müslüman olmadıklarından azgın kâfirlerden farksız bir düşmandırlar. Hani, diyorlar ya; cihad ehli için, “Müslümanları öldürüyorlar” diye! Müslümanın kim olduğunu açıkça ortaya koyan vahye mi; yoksa heva ve heveslerini İslam edinmiş münafıklar mı doğruyu söylemektedir? Dolayısıyla Allah’ın şeriat düzenine her kim karşı ise, onunla savaş farzdır ve o, nefsinin razı olduğu kimi ibadetleri yerine getirmiş olsa da asla Müslüman değildir!   

Vahiyle indirilen dinim bana; vahyi yok sayıp hurafelere ve batıla kanarak inandığın din ise sanadır. Ben miyim Müslüman yoksa sen misinin kanıtı Kur’an’dır. Cihadı kendi batıl uygarlıkları için şer gören küfür cephesiyle mutabık olan sapıtmış bir fasık değil de nedir? Batıl uygarlığı adına cihada düşman Müslüman kimlikler, kafirlerden daha azgın ve tehlikelidirler.  


“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” Tevbe 24

Hiç yorum yok: