19 Kasım 2014 Çarşamba

İnsan, neden bedel ödüyor?



Yaratıcılığa ve egemenliğe özenen insanoğlu, bu iştahının bedelini çok ağır bir biçimde ödemekte ve arzu ettiği iktidarın altında can çekişerek ezilmektedir. Büyük sorumluluk büyük güç gerektirir; hele iktidarlık ve egemenlik, mutlak güç gerektirir!

“Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.” Ahzab 72

Kendine verilen emaneti sahiplenerek “emanete ihanet” eden insan, yaratıcısının makamına öyle göz dikmiş ki, her ne yapmış ve yapıyor ise, kendi adına yapma cüretinde bulunup haddini aşmıştır.

Hak, hukuk, adalet ve hizmet anlayışındaki “olmazsa olmaz” temel prensip, kimin adına ve kimin kurallarıyla çalışıldığı ve yasaların yapıldığıdır. İnsan merkezli resmi veya gayri resmi, tüm politik, sosyal, ekonomik ve askeri kurum ve kuruluşların amacı, Yaratıcı’yı yeryüzünden ve yönetimden silerek insanı hâkim kılma üzerine yapılaştırılmış düzenlerin Allah ile sürdürdükleri savaşlar akabinde ödedikleri bedellerdir.

İnsan zihni işleyişinin bağlı olduğu kurallar ile kâinata egemen olan kuralların aynı olduğunu itiraf etmeye mecbur kalan rasyonalist düşünce, bilimi ve tabii bilgiyi yaratan ve yönlendirenin Mutlak İrade olduğu gerçeğini kuramda onaylamasa da, pratikte itiraz edememiştir. Böylece aykırılık ve benzeşlikte ortaya çıkan farklılıklar ve özdeşler, etkileşmeyi doğuran bağımsız akıl ve iradesel dürtüden değil ruhun mutlak yaptırımından olduğu da kesinlik kazanmıştır.  

İnsanoğlunun bilim ve özgür irade adına yaptığı temel yanlış, ruhun madde ve beden üzerindeki hâkimiyetini ısrarla reddetmesi, dolayısıyla tüm teorilerini de yanlış temele inşa etmesine sebep olmuştur.

Newton’un günümüzde mekanik bilimin dayanağını oluşturan hareketle ilgili olan ilk buluşu, “dışarıdan bir kuvvet etki etmedikçe hareketsiz bir cismin hareketsiz kalacağı”’dır. Cisimler nasıl ki bir kuvvetin etkisiyle hareket ediyorsa, Yaratıcı ruhu, ruhta maddeyi yani bedeni etkileyip hareket kazandırarak programsal (kadersel) içeriğine göre fiziği üretmekte, şekillendirmekte ve yönlendirmektedir. Düzgün doğrusal hareketli bir cisim, nasıl düzgün doğrusal hareketini sürdürüyorsa, doğru yola iletilerek hidayete kavuşturulmuş bir ruhta, aynı düzgünlükte işlev kazanıp doğru yolda ilerlemektedir. Kuvvetin cisimlere kazandırdığı ivme, Yaratıcı’nın yaratıklar üzerindeki tasarrufu gibidir. Farklılıkların ve aykırılıkların oluşmasını bu kurala göre örneklendirebiliriz. Her etki, ters yönde eşit bir tepki doğurmaktadır. Buna göre, yaşamdaki olumlu veya olumsuz olaylar birbirlerini etkileyerek karşıt oluşumları doğurmakta ve böylece denge sağlanmaktadır. Bu yüzden yapılan iyi veya kötü her eylem karşılıksız kalmamakta, dolayısıyla yapan yaptığıyla kalmayıp bedelini mutlaka ödemektedir.


İnsan, ne yapmadığını değil ne yaptığını sorgulamalıdır ki, ödemeye mahkûm olduğu bedelin haklılığını idrak edebilsin. Diri olan sürekli bir şeyler yapmaktadır ancak ölüler bir şey yapamazlar. Sadece "ben" demek dahi, şeytanın ödediği bedel misali çok ağırdır. 



Kimi insan, yaptığı kötülüğü bedelini anında öder; kimi insan, yaptığı kötülüğün bedelini aylar hatta yıllar sonra öder; kimi insan ise, yaptığı kötülüğün bedelini dünyada değil ahirette öder. Sonunda bedel, mutlaka ödenir!

Ayrıca Allah’ın haram saydığı ve razı olmadığı bir şeyi zihninde ve kalbinde geçirmen dahi bedel ödemeyi müstahak kılar. Dolayısıyla düşüncelerinde ve duygularında canlandırdığın yahut hissettiğin bir şeyi Allah izin vermediğinden dolayı eyleme geçirmemiş olman, seni bedel ödemekten kurtarmaz. Bu sebeple Allah, birçok ayetinde; “kalplerinde sakladıklarını bilirim” buyurmuyor mu? Dolayısıyla kalbinde sakladığını açığa vursan da vurmasan da fark etmez!   

Şeytan, hep iyilik yaptığını ve nefislerin mutluluğu için çabaladığı iddiasında bulunduğu halde lanetlenerek bedelini nasıl ebedi cehennemle ödemiş ise, sözde iyilik ve hizmet için çalıştığını söyleyen insan da aynı akıbete duçar olmaktadır.   

“Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felaket gelince hemen, biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik, diye yemin ederek sana nasıl gelirler!” Nisa 62

“İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.” Rum 41

“De ki: İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kadirdir.” Ali İmran 29

Hiç yorum yok: