19 Ağustos 2014 Salı

İslam, satanistlik midir ki, hümanizm ile özdeşleştirilebiliyor?



Mutlak İrade’ye kayıtsız bağlılığı ve Allah için yaratılmış kulluğu manipüle ederek, “insan sevgisi, barış ve kardeşlik" adı altında insanı tanrılaştıran ve tek hizmet edilecek varlık haline getiren hümanizm; sosyal ve siyasi kriterler ve düzenin Allah otoritesinde değil insanlarda olduğunu okült (gizli bilim) kurallarına bağlamış dindışı bir düşünce sistemidir. Bir başka deyişle insanı; Yaratıcıdan, peygamberlerden ve dinlerden yüz çevirmeye, sadece kendi varlığı ve benliği ile ilgilenmeye çağırarak, insanı yegâne amaç ve odak noktası haline getirmiştir. Hümanizmin İngilizcedeki sözlük anlamı; en iyi değerler, karakterler ve davranışların doğaüstü bir otoritede değil de insanlarda olduğudur. Dolayısıyla hümanizmin bayraktarı ve nefsi hakların savunucusu şeytan olduğuna göre; hümanistler, bilinçli ya da bilinçsiz satanisttirler. 

Hümanizm, tüm gerçekliğin bizzat doğanın ya da insanın kendisinden ibaret olduğuna inanır ve evrenin temel özünün Allah değil madde-enerji olduğunu savunur. Ama enerjinin ne olduğunu tarif edemez! Hümanizme göre; doğaüstü varlıklar yani Allah ya da ruh gerçek değildir; yani insan düzeyinde, insanlar doğaüstü ve ölümsüz ruhlara sahip değildirler ve tüm evren düzeyinde, evrenimizin doğaüstü ve sonsuz bir Yaratıcısı yoktur. Dolayısıyla Yaratıcı’yı, Mutlak İrade'yi ve vahyi reddeden hümanizm; doğrudan doğruya ateizme, sekülerizme, laisizme, bilvasıta satanizme dayanmaktadır.

Bu gerçek, hümanistler tarafından da açıkça kabul edilir. Geçtiğimiz yüzyılda hümanistler tarafından yayınlanan iki önemli "manifesto" vardır. Birinci manifesto 1933 yılında yayınlanmış, dönemin bazı ünlü isimler tarafından imzalanmıştır. 40 yıl sonra 1973'te yayınlanan II. Hümanist Manifesto ise, birincisini teyit etmiş, ancak aradan geçen zamanın gelişmelerine göre bazı ilaveler içermiştir. II. Hümanist Manifesto'yu binlerce düşünür, bilim adamı, yazar ve medya üyesi imzalamış ve bu doküman, hala son derece aktif olan American Humanist Association (Amerikan Hümanist Birliği) tarafından okült temelinde bir kıstas olarak savunulmaktadır.

Manifestoları incelediğimizde; her ikisinde de en temel görüşün; evrenin ve insanın yaratılmadığı, kendi başına varolduğu, insanın kendisinden başka hiçbir varlığa karşı sorumlu olmadığı, Allah inancının insanları ve toplumları geri götürdüğü gibi bilinen ateist dogma ve propagandalar olduğu görülür.

Örneğin I. Hümanist Manifesto'nun ilk altı maddesi şu şekildedir:

1- Dinsel hümanistler, yani satanistler evrenin kendi başına var olduğunu ve yaratılmadığını kabul ederler.
2- Hümanizm, insanın doğanın bir parçası olduğuna ve sürekli bir işlemin (sürecin) sonucunda oluştuğuna inanır.
3- Hayat hakkında organik görüşü kabul eden hümanistler, zihin ve beden arasındaki geleneksel düalizmi reddederler.
4- Hümanizm, insanın kültür ve medeniyetinin, antropoloji ve tarih tarafından açıkça tanımlandığı gibi, insanın doğal ortamıyla ve sosyal birikimiyle olan ilişkisinden kaynaklanan kademeli bir gelişimin ürünü olduğunu kabul eder. Belirli bir kültür içinde doğan birey, büyük ölçüde o kültür tarafından şekillendirilir.
5- Hümanizm ileri sürer ki, evrenin modern bilim tarafından tanımlanan doğası, insan değerlerine ait herhangi bir doğaüstü ve kozmik garantiyi kabul edilemez hale getirir...
6- Bizim kanaatimiz gelmiştir ki; teizm, deizm, modernizm ve çeşitli "yeni düşünce"lerin zamanı geçmiştir.

Yukarıdaki maddeler; materyalizm, darvinizm, sosyalizm, kapitalizm, ateizm ve agnostisizm gibi isimler altında ortaya çıkan şeytan egemenli ortak bir felsefenin doktrinleridir. İlk maddede "evren sonsuzdan beri vardır" şeklindeki materyalist dogma öne sürülmektedir. İkinci madde, insanın, evrim teorisinin öne sürdüğü gibi, yani yaratılmadan varolduğu iddiasıdır. Üçüncü maddede, insan ruhunun varlığı reddedilmekte, insanın maddeden ibaret olduğu iddia edilmektedir. Dördüncü maddede "kültürel evrim" iddiası öne sürülmekte ve insanın "fıtratının" (yaratılıştan gelen özelliklerinin) varlığı reddedilmektedir. Beşinci madde, Allah'ın evren ve insan üzerindeki hâkimiyetini reddetmektedir. Altıncı madde ise, "teizm", yani Allah ve peygamber inancının terk edilmesi gerektiğini, bunun "zamanın gereği" olduğunu savunmaktadır.

Özgürlük ve demokrasi adına küresel düzeninin teorisyeni masonlardır; kendi üyelerine özgü yayınlarında; örgütün hümanist felsefesini ve bu felsefe içinde İlahi dinlere karşı duyulan düşmanlığı detaylı ama bilimsel bir örtüyle tarif ederler. Zaten tuzağa düşürmedeki en etkin yol, bilimsel teorileridir.

Masonlar, fiziki şeytanlar olarak Allahsız ve dinsiz bir dünya var edebilmek adına insan egemenli laik devrimleri körüklemişler ve amaçlarına ulaşabilmek için son derece acımasız yöntemler kullanmışlardır. Örneğin ülkemizde meydana gelmiş CHP devrimlerinin ilgasındaki şiddet içeren dönüşümler irdelendiğinde; İslam’ın hümanistleştirilme süreci idrak edilebilecek, Allah’a olan iman ve inancın değil aklın üstün sayıldığı anlayışın nasıl kökleştirilerek günümüzde de devam ettiği kavranabilecektir.  “Kanla yapılan devrimler daha muhkem olur.” Atatürk

İslam, her şeyin Allah için olma zaruriyetine vurgu yaparken; hümanist İslam, ancak insana hizmetle Allah’a hizmet edileceği inanç ve fikri hâkim kılınmaya çalışılmıştır. Dolayısıyla Allah için cihad yapmaya, öldürmeye, öldürülmeye, İslam’ın egemen kılınmasına, başta idam olmak üzere Allah’ın koyduğu cezalara, Allah’tan başkasına kulluk yapanlara karşı savaşa, şeriata, insan benliğini ve gururunu aşağılayan hükümlere, batıla yani küfre karşı mücadeleye şiddetle muhalefet edilebilinmektedir.

Allah için öldürmeye karşı olan hümanizm, insan için öldürülmeyi meşru saymaktadır. Allah’ın buyruklarını yeryüzünde egemen kılabilmek için düşmanların öldürülmelerini emreden Allah’a itaat eden cihad ehlini öldürmek hümanizm gereği meşru; Allah’a isyan edenlerin öldürülmesi ise gayrimeşrudur. Peki, Allah için mücadele edenler insan değil mi? Hani, hümanizmin insan sevgisi, barış ve kardeşlik" ilkesi?

Küfrün alabildiğine dünyayı sardığı bir karışıklıkta, iman eden bir mümin, Allah’ın hükümlerine sırt çevirerek cihad meydanına çıkmayı ziyan saymak suretiyle geçici kalacağı dünyada oyun ve oyuncaklarla oyalanmayı tercih etmesi, onun vahyi emirlere uymayan bir münafık olduğunu ortaya koymaktadır. Birde çıkmamakla kalmayıp, Allah için mücadele veren cihad ehli aleyhine ileri geri konuşup fütursuzca eleştirerek iftiralar yayması ise, fasıklığını ortaya koymaktadır.  

Unutulmamalıdır ki, Allah, yarattığı kuluna hümanist düşünceden daha yakın, daha şefkatli, daha bağışlayıcı, daha koruyucu ve daha rahmet edicidir. Ancak Allah’ın bildiğini ve kalplerde saklı olanı hiçbir beşerin bilebilmesi mümkün olmadığından, insanlığın, iyiliğin, huzur ve güvenin, hak ve adaletin baki kalabilmesi için cihadı ve sertliği mecbur kılmaktadır. Aksi takdirde şeytan egemen olur!  Kimin dost, vicdanlı veya insan olduğunu Allah bildiğinden, zatına asi olanların cezalandırılmalarına hükmetmiş ve iman eden müminlerin de itaatlerini şart koşmuştur. Bu sebeple nefsi herhangi bir düşünce veya yorum, inkâra ve başkaldırışa sebep olur ki, imandan sonra küfür, hem dünya hem de ahiret için büyük bir felakettir.

Amaçları yaratıcı Allah’ı kalplerden tamamen yok etmek olan hümanist düşünce, doğrudan şeytanı hâkim kılmaktır ki, tarihleri incelendiğinde eşi görülmemiş vahşetleri işleyenler oldukları anlaşılabilecektir. Tıpkı Drakula Vlad Tepeş misali öyle vahşetlere imza atmışlar ve atmaya devam etmektedirler ki, insanların kulağından başlayarak tüm boğazını saracak şekilde kesmişler, karınlarını yarmışlar, bağırsaklarını çıkarmışlar, cinsel organlarını parçalamışlar, gözlerini oyarak burunlarını koparmışlar, kollarını ve ayaklarını kesip çeşitli yerlere dağıtarak halka korku ve panik vermişler, devrimleri ateşleyerek ihanetlere ve ayaklanmalara, sayısız komplolar düzenleyerek yıkıcı skandallara neden olmuşlar, gerçekleştirdikleri manipülasyonlarla insanları kıtlığa ve açlığa mahkûm etmişler, fitne çıkararak yağma ve yıkımlarla anarşiyi yaygınlaştırmışlar, akla ve hayale gelmeyecek her türlü kötülüğün merkezi olmuşlardır. Hümanistlerin siyasi faaliyetleri ve tüyler ürpertici cinayetlere kadar varan suçlarının yanı sıra, örgütlenme yapısı ve uyguladığı ayinler de oldukça dehşet vericidir. Hümanist felsefe; sömürgecilik, haksızlık, adaletsizlik, kan, şiddet ve ölümdür!

Öyleyse nasıl olur da Allah’ın hükümleri ve yüce dini İslam hümanistleştirebilir ya da hümanizmden üstün tutulabilir?

Din konusunda onlara açık deliller verdik. Ama onlar kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.  Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin isteklerine uyma. Çünkü onlar, Allah'a karşı sana hiçbir fayda vermezler. Doğrusu zalimler birbirlerinin dostlarıdır; Allah da takva sahiplerinin dostudur.” Casiye 17-18-19

Hiç yorum yok: