28 Ağustos 2014 Perşembe

Ey Müslüman Türkler!



İman ehli ecdadımız yüz yıllarca Allah’ın düzenini yeryüzünde hâkim kılabilmek amacıyla kıtalar aşarak fetihler gerçekleştirmek suretiyle hak ve adalet için küfre karşı amansız mücadeleler vererek şehit düşmüş, bizler ise o batılın-küfrün hegemonyası altında yaşamayı kazanç ve şeref addetmişiz. 

Onlarda nefis sahibiydiler; onlarında canları ve dünya nimetlerinden istifade etme imkânları vardı; onlarında hayalleri, kazançları, ticaretleri, unvanları, evleri ve malları vardı; onlarında ana, baba, eş, çocuk, torunları ve bir arada yaşama heyecanları vardı; onlarda haksızlık ve adaletsizlik karşısında susarak dünyanın ücra köşelerine seferler düzenlemekten imtina edip nefislerinin derdine düşebilirlerdi; onlarda Allah’ın hükümlerini evirip çevirerek nefislerine peşkeş çekebilirlerdi; onlarda Allah yolunda cihad etmek yerine nefisleri uğruna koşuşturabilirlerdi; onlarda zenginlik, debdebe ve caka peşine takılıp gösterişte yarışabilirlerdi; onlarda barış manipülasyonuyla barbarların arzu ve isteklerine uyup müstemlekeliğe razı olabilirlerdi; onlarda Allah’ın düşman kıldığı batılla dost olup el sıkışabilirlerdi; onlarda çıkarlarını gözeterek mazlumları canavarların dişlerine terk edebilirlerdi; onlarda mal ve can endişesi taşıyıp hayatta kalabilmeyi kollayabilirlerdi; onlarda keyfi ve zevki almasını bilirlerdi; onlarda eşleriyle birlikte sefa sürüp şehvetin doruğuna çıkabilirlerdi; onlarda imani yükümlülükleri terk edip ekonomi kazanç hırsıyla barbarlarla sarmaş dolaş olabilirlerdi; onlarda zalimlikte had tanımayan vicdansızlarla gülüp eğlenebilir ve kahkahalarla gelirlerini kutlayabilirlerdi; onlarda çocuklarını Allah yolunda cihada göndermek yerine okullarda eğitebilirlerdi; onlarda yaşamak varken şehid olmak istemeyebilirlerdi; onlarda Allah’ın emirlerini uygulamak yerine mazeretler üreterek kolayca sıvışma yolu arayabilirlerdi; onlarda nasıl olsa Allah affeder diyerek şeytanın tuzağına düşmek suretiyle İslam’ı nefislerine uydurabilirlerdi; onlarda eş ve çocuklarının akıbetlerini dert edinip cihada çıkmaktan kaçınabilirlerdi…

Kendimize bir soralım bakalım; biz Müslüman mıyız; Müslümanlık gibi bir şerefe layık mıyız; Allah bizden razı olabilir mi; doğru yola erdirenlerin zümresine ilhak olabilir miyiz; Allah yolunda savaşmış ecdadımıza yaraşık mıyız? 

Asıl en feci, berbat ve rezil olan ise; bir taraftan küfre karşı Allah’ın cenneti kazanmakla şart koştuğu cihad’a çıkmadığımız gibi, cihad ehlini en alçak yalan ve iftiralarla karalayıp batıl cephesinde yer alabilmemizdir.
     
Rabbimiz Allah, fitnenin adam öldürmekten daha büyük günah olduğunu açıkça buyurduğu halde; bizler, küfrün çıkardığı fitnenin üzerine öyle atlıyor ve imanımızı yitiren bir azgınlıkla yayıyoruz ki, Allah yolunda canlarını veren mücahidlere karalar çalıp şeytanın tuzağına düşmüyor, bilakis balıklama dalıyoruz. Küfrün taktiği olan akılları karıştırarak savaş kazanma hilesi, ne acıdır ki biz sözde Müslümanları çarçabuk kuşatabilmekte, böylece düşmanlarımızın lehine, savaşan kardeşlerinize ihanet ederek hem Allah’ın hem meleklerin hem de değirmenlerine su taşıyıp küfrün katlettiği ve tutsak kıldığı masum insanların lanetine çarpılıyoruz. Unutmayınız ki,  bizler, ufak bir sallantıda ya da kavga, bıçak yahut silah karşısında korkuya kapılarak kaçmaya çalışıyor iken, kendilerini Allah’a adayarak dünyalarını ahiret karşılığı feda eden ve bombalar altında mücadele veren mücahidleri aşağılayabiliyoruz.

Tekrar kendimize soralım; biz Müslüman mıyız; insan mıyız; ecdadımızın övünç duyabileceği varisler miyiz; peygamber efendimiz (s.a.v)’nin razı olacağı ümmet miyiz?
Cehennem yolu olan gösteri dünyası gözlerimizi, kulaklarımızı ve kalplerimizi o kadar köreltti ki, zafer sanılanın nasıl bir yenilgi olduğu ecelle birlikte daha da anlaşılacaktır.

Yıllar önce ünlü bir haber dergisiyle yaptığım röportaj da; “Türkiye’de vahyin emrettiği doğrultuda Müslüman yoktur, ben de dâhilim” demiş ve Müslüman kimliklilerden bayağı tepki almıştım. Allah’ın düzenini hâkim kılabilmek için dünya nimetlerini terk ederek savaşan Müslüman; batıl yani küfrü düzenden razı ben de Müslüman’ım; öyle mi?

İslam, insana değil Allah’a hizmettir. Allah’a hizmet, otomatikman insan hizmeti doğurur. Gerek peygamberimize isnat edilen sözde hadisler gerekse insana hizmetin Allah’a hizmet olduğu düşünceleri şeytanidir ve hümanist batıla hoş görünme maksatlıdır. Laik görüşlerinden dolayı doğrudan Allah diyemeyenler, insan üzerinden Allah’a göz kırpıyorlar.  

Kalbinde iman kırıntısı olan insanlara diyeceğim odur ki, dünyadaki ekonomik, siyasi veya askeri zaferler aldatıcı ve geçicidir; asıl zafer ve kazanç, ebedi kalınacak olan ahiret yurdudur. Ahiretin de nasıl kazanılacağını kendini batıla satmış hoca veya âlimler değil, Kur’an bildiriyor. Onun için Kur’an’a uyun, bir saniye sonrası meçhul dünya için ebedi ahiret hayatınızı cehennemle sonuçlandırmayın.  Cihad ehli için gaflete kapılıp aleyhlerinde söylediğiniz sözlerden tövbe edin ve Allah’tan medet dileyin ki, kazandıklarından nasiplenebilesiniz. Unutmayın onlar, küfrün insan olarak kabul etmediği biz Müslümanların şerefleri için çarpışıyorlar. Allah, hain ve nankörlerin düşmanıdır. 

Biz Müslüman Türklerin, haçlı-siyonistlere ve münafıklara karşı savaşan cihad ehlinin saflarında yer almamız, hem dini hem de tarihi yükümlülüğümüzdür.  Allah’ın lütfettiği cennetsi bir fırsatı geri tepmemiz, şüphesiz hor ve hakir kalmayı kabul etmemizdir ki, hiçbir nefis, böylesi ağır bir bedeli ödemeyi kaldıramaz. Her an ecel gelebilir; sevindiğiniz ve onurlandığınız para, mal, unvan, makam, yatırım, diploma, iş ve iktidarlığınızın size hiçbir faydası olmayacak, kaçtığınız ve karaladığınız cihad, cennete kavuşmanızı temin edecektir. Karar verin; dünya mı, ahiret mi?  

Ey iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda savaşa çıkın!" denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır. Eğer (savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir; siz (savaşa çıkmamakla) O'na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah her şeye kadirdir. “ Tevbe 38-39

Hiç yorum yok: